15 Nisan 2013 Pazartesi

Askere gidenler bilir, kapıdan girdiğiniz anda size suçlu gibi davranırlar. Bir suçunuz vardır ama bilmezsiniz, söylemezler. Disiplinle ilgili bir şey değildir bu, suçlusunuzdur işte. Devlet hastanelerinde hem hasta suçludur hem de yakını. Orada suçunuzu tahmin edersiniz. Oraya gelip rahatsız etmişsinizdir, hem hekimi hem de hemşireyi. O hastane onlar içindir aslında, siz gelip işgal ediyorsunuzdur. Hakim ve Savcı hemen suçunuzu söyler, ama bir yandan da sürekli "sen" diye hitap eder. FB eski Başkanı Ali Şen de kendince karşısındakini küçümsemek, ezmek için sen der, hakim, savcı, hekim, hemşire hepsi sen diye üstüne basa basa söyler ki "sen" iyice küçül karşılarında.

Okullarda iki kapı olur genellikle, büyük kapıdan, protokol kapısından 50 öğretmen geçer, küçükten ise 1000 öğrenci. Bir öğretmen arkadaşa söylemiştim bu garabeti de "biz nereden geçelim öğrenciyle aynı kapıdan mı" demişti. O okul da öğretmenler içindir aslında, tıpkı adliyelerin hakim ve savcıların olduğu gibi. Öğrenci gidip öğretmenin, sanık da hakim ve savcının keyfini, rahatını kaçırır.

Bilmediklerinden, kabalıklarından değil, özel hastanede "sen" demezler, emekli olup avukatlık yapınca da bir daha sen diye konuşmayı bırakırlar.

Bu ruh, bu anlayış (istisnalar dışında) bu kurumlara, mekanlara, mesleklere sinmiştir. Hastaneye düşmek, mahkemeye düşmek denir o yüzden; düşmek ne güzel anlatır bu durumu.

Askere gitmekle, makbuz yatırmakla, hasta veya yakını olmakla, öğrenci veya velisi olmakla, davalıyı bırakın davacı olmakla bile suçlusunuzdur ve cezanızı mutlaka çektirirler. Mazluma karşı canavar, zalime karşı köpekleşmek üzere kurulmuş bir düzen..

Tayfun Er

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder