Bir başkasına bağlı yaşamak yürekler acısı ve belalı bir şeydir.Kendimiz -ki en iyi, en emin sığınağımız odur, - kendimiz bile güvenilir değiliz yeterince.
Montaigne, Denemeler
Altı çizili yerler; ana fikirler, önemli tespitler, yararlı bilgiler, edebi parçalar ...
29 Nisan 2013 Pazartesi
28 Nisan 2013 Pazar
Herkesin aslında kendini aradığını görmüyor musun?
Sadece seven kişi kendini bulur.
Francis Bacon
Etiketler:
Francis Bacon,
zz Kendini Bilmek,
zz Sevgi ve Aşk
27 Nisan 2013 Cumartesi
Doğru zamanda gelen yanlış insana tanıdığın şansı, yanlış zamanda gelen doğru insana tanımadığın sürece üzülen hep sen olursun..
Anton Çehov
Anton Çehov
Etiketler:
Anton Çehov,
zz Düşünme ve Zihin,
zz İletişim,
zz Sevgi ve Aşk
26 Nisan 2013 Cuma
25 Nisan 2013 Perşembe
Serüvene koşmak için trenler bekliyorsan,
Güneşi yakalayıp gözlerine yerleştirmek için, beyaz yelkenlerin gelip
seni almalarını bekliyorsan,
Yarına inanmak için günbatımına,
İyi kalpli görünmek için zayıflığa,
Ve güçlü görünmek için öfkeye ihtiyacın varsa;
Demek ki,
Hiçbir şey anlamadın!
Jacques BREL
Güneşi yakalayıp gözlerine yerleştirmek için, beyaz yelkenlerin gelip
seni almalarını bekliyorsan,
Yarına inanmak için günbatımına,
İyi kalpli görünmek için zayıflığa,
Ve güçlü görünmek için öfkeye ihtiyacın varsa;
Demek ki,
Hiçbir şey anlamadın!
Jacques BREL
Etiketler:
Jacques BREL,
zz Cesaret,
zz Sevgi ve Aşk,
zz Yaşam
23 Nisan 2013 Salı
Öteki'ni, odanın köşesine kırılgan, bıkkın, umutsuz otururken gördüm. Her zaman özgür kalması gereken şeyleri, yani duyguları yöneten, onların üstünde zorbalık kuran biri. Sona eren bir acıdan sonra, önüne çıkacak yeni aşk hakkında fikir yürütmeye çalışan bir kadın.
Aşk her zaman yenidir. yaşamımızda bir kez, iki kez, on kez sevmiş olmamızın önemi yok. Aşk bizi cennete de cehenneme de götürebilir, ama her zaman bir yere götürür. Onu kabullenmemiz gerekir, çünkü varlığımızı besleyen odur. Ondan kaçarsak, gözümüzün önünde meyve dolu dallarıyla duran o ağaca baka baka, elimizi uzatıp istediğimiz meyveyi koparmaya cesaret edemeden açlıktan ölürüz. Nerede olursa olsun, aşkı arayıp bulmamız gerekir, bu bize saatlerce, günlerce, haftalarca süren düş kırıklıklarına mal olsa da. Çünkü biz aşkın peşine düştüğümüz anda, o da bizi karşılamaya çıkacaktır.
Ve bizi kurtaracaktır.
Paulo Coelho
Aşk her zaman yenidir. yaşamımızda bir kez, iki kez, on kez sevmiş olmamızın önemi yok. Aşk bizi cennete de cehenneme de götürebilir, ama her zaman bir yere götürür. Onu kabullenmemiz gerekir, çünkü varlığımızı besleyen odur. Ondan kaçarsak, gözümüzün önünde meyve dolu dallarıyla duran o ağaca baka baka, elimizi uzatıp istediğimiz meyveyi koparmaya cesaret edemeden açlıktan ölürüz. Nerede olursa olsun, aşkı arayıp bulmamız gerekir, bu bize saatlerce, günlerce, haftalarca süren düş kırıklıklarına mal olsa da. Çünkü biz aşkın peşine düştüğümüz anda, o da bizi karşılamaya çıkacaktır.
Ve bizi kurtaracaktır.
Paulo Coelho
Etiketler:
Paulo Coelho,
zz Cesaret,
zz Kendin Olmak,
zz Sevgi ve Aşk
Sokrates: Farklı ülkelerde yaşayan matematikçiler, doğrular hakkında genellikle anlaşabilirler. Ancak, devletlerle ilgili konular hakkında, örneğin Persler ve Spartalılar birbirine zıt fikirlere sahiptirler. Ayrıca, biz burada kendi aramızda bile çoğu zaman anlaşamıyoruz. Bu durumu nasıl açıklayacaksın?
Hippokrates: ilgili konularda herkesin kişisel çıkarı söz konusudur ve bu çıkarlar da çoğu zaman birbirleriyle çelişir. Bu nedenle, uzlaşmaya varmak zordur. Fakat matematikçi yanlızca doğruluk tutkusuyla hareket eder.
Sokrates: Matematikçilerin, kendi kişiliklerinden tamamen bağımsız bir doğruyu bulmaya çalıştıklarını mı söylüyorsun?
Hippokrates: Evet, öyle.
Alfred Renyi, Matematik Üzerine Diyaloglar
Hippokrates: ilgili konularda herkesin kişisel çıkarı söz konusudur ve bu çıkarlar da çoğu zaman birbirleriyle çelişir. Bu nedenle, uzlaşmaya varmak zordur. Fakat matematikçi yanlızca doğruluk tutkusuyla hareket eder.
Sokrates: Matematikçilerin, kendi kişiliklerinden tamamen bağımsız bir doğruyu bulmaya çalıştıklarını mı söylüyorsun?
Hippokrates: Evet, öyle.
Alfred Renyi, Matematik Üzerine Diyaloglar
Etiketler:
Alfred Renyi,
Sokrates,
zz Matematik,
zz Politika
Barajlar gibidir aşk, bunu biliyorum. Bir zerre suyun sızabileceği bir çatlak bırakırsanız, bu su duvarları yavaş yavaş kemirir ve öyle bir an gelir ki, akıntının gücünü artık kimse denetleyemez. Duvarlar yıkılacak olursa, aşk efendi olarak her şeye el koyar; neyi yapabilirim, neyi yapamam, sevdiğim kişiyi yanımda tutabilir miyim, tutamaz mıyım, gibi sorular artık boşunadır... Âşık olmak, denetimi elinden kaçırmak demektir.
Paulo Coelho
Paulo Coelho
Öğretebileceğiniz tek şey anlayıştır. Gerisi kendiliğinden gelir.
Nisargadatta Maharaj
Nisargadatta Maharaj
Etiketler:
Sri Nisargadatta Maharaj,
zz Ahlak,
zz Eğitim,
zz İletişim
Birisinin hatasına öfkelendiğinde derhal kendine bak ve kendinin de nasıl hata yaptığını düşün; örneğin iyinin paraya ya da hazza ya da bir parça şöhrete eşdeğer olduğunu düşünmen gibi... Bunun bilincine vardığında, özellikle de seni öfkelendiren kişinin gergin olduğunu ve yapabileceği pek başka bir şey olmadığını ayrımsadığında öfkeni hemen unutursun. Ve eğer bir yolunu bulabilirsen, karşındaki insanın gerginliğini gidermelisin.
Marcus Aurelius, Düşünceler
Marcus Aurelius, Düşünceler
Etiketler:
Marcus Aurelius,
zz Bilgelik,
zz Kendini Bilmek,
zz Öfke
22 Nisan 2013 Pazartesi
Vatan tüm kötü alışkanlıkların anasıdır: illetten tedavi olmanın en hızlı ve etkin yolu onu satmak, ihanet etmektir. Bizi belirleyen, bizi tanımlayan, istemeden bizi bir şeyin sözcüsüne dönüştüren, üstümüze bir yafta yapıştıran, bize bir maske yakıştıran ne varsa ondan sıyrılma zevki uğruna... haraç mezat satmak her şeyi: tarih, inanışlar, dil, çocukluk, manzaralar, aile, fırlatıp atmak kimliğini, sıfırdan başlamak...
Juan Goytisolo
Juan Goytisolo
Etiketler:
Juan Goytisolo,
zz Milliyetçilik,
zz Özgürlük
Düşüncelerimi okumuş gibi, masanın öteki ucundan, kadehini bana doğru kaldırdı.
"Aşka!"
O da biraz sarhoştu. Durumdan yararlanmak istedim.
"Bazı aşkların çocukluk olduğunu anlayacak bilgelikte olanlara!"
"Bilge kişi, sevdiği için bilgedir," diye cevapladı beni. "Ahmak oolana gelince, aşka akıl erdirdiğini ileri sürdüğü için ahmaktır."
Paulo Coelho, Piedra Irmağı'nın Kıyısında Oturdum Ağladım
"Aşka!"
O da biraz sarhoştu. Durumdan yararlanmak istedim.
"Bazı aşkların çocukluk olduğunu anlayacak bilgelikte olanlara!"
"Bilge kişi, sevdiği için bilgedir," diye cevapladı beni. "Ahmak oolana gelince, aşka akıl erdirdiğini ileri sürdüğü için ahmaktır."
Paulo Coelho, Piedra Irmağı'nın Kıyısında Oturdum Ağladım
Öne geçip geleceğe gitme. Beklentileri bırak. Beklentileri bıraktığında, nasıl yaşayacağını öğrenmişsindir. O zaman meydana gelen her şey seni doyurur, ne olursa olsun. Bir şey için asla hayal kırıklığı hissetmezsin, çünkü her şeyden önce hiç beklemiyordun, o yüzden hüsran imkansızdır. Hüsran beklentinin gölgesidir. Beklenti bırakıldığında, hüsran da kendiliğinden ortadan kalkar...
OSHO
OSHO
21 Nisan 2013 Pazar
Filozofun mektebi hekimin eczanesi gibidir. Oraya zevk duymak için gidilmez, fakat kurtaran bir ıstırabı çekmek için gidilir. Birinin çıkık bir omuzu, ötekinin bir yarası vardır. Berikinin bir fistülü, ötekinin başında bir sancısı vardır. Zevk, onları iyi edebilir mi?
Epiktetos, Düşünceler ve Sohbetler
Epiktetos, Düşünceler ve Sohbetler
Herkes özgürdür; kimi büyük bir gemide yelken açar; kimi ise bir balıkçı kayığına biner. Sanatçı, hiçbir şeyin engelleyemeyeceği bir kaşiftir; onun sağa ya da sola yürüyüşü ne iyi ne de kötüdür; yeter ki amacı onu doğru yola sürükleyebilsin; birkaç deneyden sonra, ruh sağlığının durumunu öğrenmek onun bileceği iştir.
George Sand
George Sand
Piedra Irmağı'nın kıyısında oturdum ve ağladım. Kışın soğuğu, yüzümdeki yaşları hissettirdi bana ve bu yaşlar, önümden akıp giden donmuş sulara karıştı. Bu ırmak bir yerlerde bir başka ırmağa kavuşuyor, sonra bir başkasına ve bütün bu sular,gözlerimden ve gönlümden çok uzaklarda, sonunda denize kavuşuncaya kadar böylece akıp gidiyor.
Gözyaşlarım böylece çok uzaklara akıp gitsin ve aşkım, bir gün onun için ağladığımı hiç bilmesin. Çok uzaklara aksın gözyaşlarım ve ben, ırmağı, birlikte yürüdüğümüz yolları unutayım.
Yolları unutacağım,dağları ve düşlerimin tarlalarını, o düşler ki benim düşlerimdi ve ben bunun bilincinde değildim.
O büyülü anı anımsıyorum, o andan başlayarak bir "evet"in ya da bir "hayır"ın varlığımızı tümüyle değiştirebileceği o anı. Çok gerilerde kalmış gibi geliyor bana, oysa aşkımı buluşumdan, ardından da onu yitirişimden bu yana ancak bir hafta geçti.
Piedra Irmağı'nın kıyısında yazdım bu öyküyü. Ellerim donmuştu, bükülmüş bacaklarım giderek ağırlaşıyordu ve her an soluklanmam gerekiyordu yazarken.
"Yalnızca içinde bulunduğun anı yaşamaya çalış. Eskiyi anımsamak, bizden daha yaşlılara özgüdür," diyordu sevdiğim adam bana.
Aşk belki de vaktinden önce yaşlandırıyor bizi; sonra, gençlik uçup gittiğinde yeniden gençleşmemizi sağlıyor. Ama o anları unutmaya olanak var mı? İşte bu yüzden yazıyorum ben, hüznü hasrete dönüştürmek, yalnızlığı anılara dönüştürmek için. Bu öyküyü bitirdiğimde, kaldırıp Piedra Irmağı'na atabilmek için - böyle demişti beni ağırlayan kadın. O aziz kadının ağzından söylersem, ateşin yazdığını böylelikle sular söndürebilirdi.
Bütün aşk öyküleri birbirine benzer.
Paulo Coelho, Piedra Irmağı'nın Kıyısında Oturdum ve Ağladım
Gözyaşlarım böylece çok uzaklara akıp gitsin ve aşkım, bir gün onun için ağladığımı hiç bilmesin. Çok uzaklara aksın gözyaşlarım ve ben, ırmağı, birlikte yürüdüğümüz yolları unutayım.
Yolları unutacağım,dağları ve düşlerimin tarlalarını, o düşler ki benim düşlerimdi ve ben bunun bilincinde değildim.
O büyülü anı anımsıyorum, o andan başlayarak bir "evet"in ya da bir "hayır"ın varlığımızı tümüyle değiştirebileceği o anı. Çok gerilerde kalmış gibi geliyor bana, oysa aşkımı buluşumdan, ardından da onu yitirişimden bu yana ancak bir hafta geçti.
Piedra Irmağı'nın kıyısında yazdım bu öyküyü. Ellerim donmuştu, bükülmüş bacaklarım giderek ağırlaşıyordu ve her an soluklanmam gerekiyordu yazarken.
"Yalnızca içinde bulunduğun anı yaşamaya çalış. Eskiyi anımsamak, bizden daha yaşlılara özgüdür," diyordu sevdiğim adam bana.
Aşk belki de vaktinden önce yaşlandırıyor bizi; sonra, gençlik uçup gittiğinde yeniden gençleşmemizi sağlıyor. Ama o anları unutmaya olanak var mı? İşte bu yüzden yazıyorum ben, hüznü hasrete dönüştürmek, yalnızlığı anılara dönüştürmek için. Bu öyküyü bitirdiğimde, kaldırıp Piedra Irmağı'na atabilmek için - böyle demişti beni ağırlayan kadın. O aziz kadının ağzından söylersem, ateşin yazdığını böylelikle sular söndürebilirdi.
Bütün aşk öyküleri birbirine benzer.
Paulo Coelho, Piedra Irmağı'nın Kıyısında Oturdum ve Ağladım
20 Nisan 2013 Cumartesi
Her şeyden önce iyi yaşa. Sırf tesadüfen bu dünyaya gelmiş gibi, laf olsun diye günlerini geçirme. Eğer gerçek aşkı tanıyacak kadar şanslıysan; bütün kalbin, ruhun ve bedeninle sev. Hayatını öyle yaşa ki; her an kendi elini sıkabilesin ve her gün hiç olmazsa faydalı bir şey yap ki; gece yaklaşırken örtüleri üzerine çekip kendi kendine; “Ben elimden geleni yaptım” diyebilesin.
William Shakespeare
William Shakespeare
İşin aslı, sen gülünce ben de hemen gülüyorum. Sen ağlayınca, dünya dar geliyor, huzursuzlanıyorum, duramıyorum. Sen pazara bile çıktığında, ben de arkandan balkona çıkıyorum. Sen bir şey sorunca biraz düşünüp cevap veriyorum; ama çoğu zaman bir şeyler gevelemekten öteye geçemiyorum, kimi zamansa susarak boş bırakıyorum o soruyu. Sen tartışmak isteyince bildiğim her şeyi unutuyorum, sadece, sesin kafamın içinde yankılanıyor. Sen, unuttun mu deyince zaten bildiğim bir şeyi tekrar hatırlıyorum. Senin varlığın bana yapılmış enteresan bir şaka sanki. Aslında ben hala bu şakaya nasıl karşılık vermem gerektiğini anlamıyorum...
19 Nisan 2013 Cuma
Herkes büyük işler, büyük şahsiyetler, büyük sevinçler talep ederken, kendisini ve çevresindeki hayatı alışılmış bayağılığın, aptallığın ve hiçliğin hiç olmazsa bir milim üzerine çıkararak yükseltmek çok az kişiyi düşündürüyor.''
Gregory Petrov, Beyaz Zambaklar Ülkesinde
Etiketler:
Gregory Petrov,
zz Bilgelik,
zz Kendini Bilmek
Learn to be what you are, and learn to resign with a good grace all that you are not.
Henri Frederic Amiel
Henri Frederic Amiel
Etiketler:
Henri Frederic Amiel,
zz Kendin Olmak,
zz Kendini Bilmek
16 Nisan 2013 Salı
Yokluğa karşı koymak için, öç alma duygusuyla Yokluğu Yasa’ya dönüştüren o incinmiş gururdan, böylelikle en korkunç ve en nafile ıstıraplar doğar.
Emil Michel Cioran, Bir Saplantının İçyüzü
Etiketler:
Cioran,
zz Devrim,
zz Öfke,
zz Öldürmek,
zz Öteki
Aydınlanma , insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir erginleşmemişlik durumundan kurtulmasıdır. Bu erginleşmemişlik ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu erginleşmemişliğe insan kendi suçu ile düşmüştür ; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır. Sapere Aude! Aklını kendin kullanmak cesaretini göster! İşte Aydınlanmanın düsturu budur.
Immanuel Kant
Etiketler:
Immanuel Kant,
zz Düşünme ve Zihin,
zz Felsefe
Akıllı olma cüretini gösterin. Şimdi başlayın. Doğru bir şekilde yaşayacağı zaman günü erteleyen insan, nehrin kurumasını bekliyor gibidir. Ancak nehir akar ve sonsuza kadar akacaktır.
Horatius
Etiketler:
Horatius,
zz Cesaret,
zz Düşünme ve Zihin,
zz Felsefe,
zz Yaşam
Dogmalar ve kurallar, insanın doğal yetilerinin akla uygun kullanılışının ya da daha doğru bir deyişle kötüye kullanılmasının bu mekanik araçları, erginleşme ve olgunlaşma için sürekli bir ayakbağı olurlar.
Immanuel Kant
Etiketler:
Immanuel Kant,
zz Düşünme ve Zihin,
zz Felsefe
İnsan bilgisi dogmatiklerin öne sürdüğü gibi mutlak değil,ama şüphecilerin iddia ettiği gibi de kesinlikten yoksun değildir.
Immanuel Kant
Etiketler:
Immanuel Kant,
zz Düşünme ve Zihin,
zz Felsefe,
zz İnanç
Anladım ki, insanlar kendilerini düşünerek yaşıyor gibi görünse de, gerçekte onları yaşatan tek şey sevgidir.
Tolstoy
Etiketler:
Tolstoy,
zz Hayatın Anlamı,
zz Psikoloji,
zz Sevgi ve Aşk,
zz Yaşam
Ben her mermerin içinde bir melek görürüm ve onu özgürlüğüne kavuşturuncaya kadar, mermeri keski ve çekicimle oymaya devam ederim.
Michelangelo
Etiketler:
Michelangelo,
zz İlişki,
zz İnsan,
zz Psikoloji
Size "öğretilen ve anlatılan dünyanın", anlatıldığı gibi olduğunu söyleyenler sadece anlatanlardır. Korkmanız, çekinmeniz, endişe etmeniz gerektiği söylenen her şey, bu betimlemenin pençesindeki insanların fikirleridir. Oysa bunlar olumsuz duygulardır ve hiçbiri dünyaya geldiği haliyle insanın mayasında olan hisler değillerdir. İnsan korkusuz doğar. Korku, zorla "öğretilir"...
Stefano E. D’anna
Dinamik analitik psikoloji anlamında kişilik, insan enerjisinin, insan gereksinimlerinin, belli bir toplumdaki belli varoluş biçimine dinamik bir şekilde uyarlanmasıyla şekillenmiş özgül bir kalıptır. Kişilikse, bireylerin düşünmesini, hissetmesini ve edimlerini belirler. Kendi düşüncelerimiz söz konusu olduğunda bunu anlamak bir anlamda güçtür, çünkü hepimiz düşünmenin kişiliğin psikolojik yapısından bağımsız, yalnız ve yalnız zihinsel bir edim olduğu yolundaki geleneksel inancı paylaşmak eğilimindeyizdir. Ancak bu doğru değildir; düşüncelerimiz, somut nesnelerin deneysel kullanımıyla değil de, ahlaksal, felsefesel, siyasal, psikolojik ya da toplumsal sorunlarla ne kadar çok uğraşırsa, bunun doğruluk oranı da o ölçüde azalır. Düşünme ediminde yer alan tümüyle mantıksal öğeleri saymazsak, bu düşünceleri, büyük ölçüde, düşünen kişinin kişilik yapısı belirler. Sevgi, adalet, eşitlik, özveri gibi tekil kavramlar için olduğu gibi, bir kuramsal dizge için de, bir öğreti için de geçerlidir bu.
Eric Fromm
Sen ne zaman birisinin seni manipüle etmeye çalıştığını hissedersen ona karşı isyan edersin çünkü o ruhun içten gelen ihtiyaçlarına zıttır, çünkü dıştan gelen herhangi bir talep seni parçalara ayırır. Dışarıdan gelen herhangi bir talep seni böler. Dışarıdan gelen herhangi bir talep sana karşı işlenmiş bir suçtur; çünkü senin özgürlüğün kirletilmiştir. O zaman artık sen kutsal değilsindir. Artık sen bir amaç değilsin, sen bir araç olarak kullanılıyorsun. Ve dünyadaki en büyük ahlaksızlık bir insanı bir araç olarak kullanmaktır.
Osho
Özgür, koşulsuz, eksik ve göreli değil ama bütün, sonsuz bütünsel Hakikat olduğum için, beni anlamak, özgür olmak isteyen, beni izlemeyen ve beni kendilerine sonunda bir dine, bir mezhebe dönüştürecek bir kafes yapmayan insanlar istiyorum. Bütün korkulardan özgür olsunlar yeter - din korkusundan, kurtuluş korkusundan, tin korkusundan, aşk korkusundan, ölüm korkusundan, yaşamak korkusundan. Bir ressam nasıl resim yapmaktan zevk alıyorsa, resim yapmak onun kendini dışavurma biçimiyse, sevinç kaynağıysa, iyi olmasını sağlıyorsa, bu da benim için aynı; yoksa hiç kimseden hiçbir şey istemiyorum.
Jiddu Krishnamurti
Etiketler:
Krishnamurti,
zz Kendin Olmak,
zz Korku,
zz Özgürlük,
zz Yaşam
İnsanlar güç ve zeka bakımından eşit olmasalar da sözleşme ve hak hukuk yoluyla eşit olurlar. Kötü yönetimlerde bu eşitlik yalnız görünüşte kalır ve aldatıcıdır; yoksulu yoksulluğunda, varlıklıyı da zorbaca ve kurnazca hazıra konuşunda alıkoymaktan başka bir işe yaramaz. Gerçekte, yasa her zaman malı mülkü olana yararlı, olmayanlara zararlıdır. Bunun sonucu olarak, toplum hali insanlar için, hepsinin bir şeyleri olması ve hiçbirinin gereğinden çok şeyi olmaması halinde yararlı olur.
Jean-Jacques Rousseau
İnsan yalnızca eşitçe özgür insanlar arasında gerçekten özgürdür; bir tek insanın bile köleliği tüm insanlığı çiğner ve herkesin özgürlüğünü etkisiz hale getirir. Herkesin özgürlüğü bu nedenle yalnızca herkesin eşitliği halinde gerçekleşebilir. Özgürlüğün eşitlikle gerçekleşmesi, hem ilkece hem de gerçekte, adalettir. Eğer insan ahlakının bir temel ilkesi varsa, o da özgürlüktür. Hemcinslerinin özgürlüğüne saygı duymak görevdir, onları sevmek, onlara yardım etmek, hizmet etmek ise erdemdir.
Bakunin
...çünkü insan edindiği bilgileri bilincinde işlemezse, komünizm boş bir safsata, sadece bir etiket ve komünist de basit bir palavracı olur. Sadece bu bilgileri edinmek zorunda değilsiniz, bunları öyle edinmelisiniz ki, zihinlerinizi gereksiz şeylerle yüklememelisiniz, bugünün aydın insanı için kaçınılmaz olan bütün gerçeklik bilgileriyle zihninizi zenginleştirmek için bu bilgilere karşı eleştirel bir tutum alabilesiniz. Kendisi son derece ciddi, son derece zor ve son derece büyük bir emek harcamadan, eleştirel yaklaşmak zorunda olduğu gerçekleri incelemeden, kendisine iletilen hazır sonuçlara dayanarak komünizmle övünmeyi aklından geçiren bir komünist, zavallı bir komünisttir. Böyle bir yüzeysellik kesinlikle zararlı olacaktır. Eğer az bildiğimi biliyorsam daha çok şey bilmek için çaba harcarım. Fakat kendisinin komünist olduğunu, sağlam bir şeyler bilmesi gerekmediğini açıklayan biri, komünist olmaktan başka her şey olabilir.
Lenin
Düşünmeden öğrenmek beyhude, öğrenmeden düşünmek, tehlikelidir.
Konfüçyus
Etiketler:
Konfüçyüs,
zz Anlamak,
zz Düşünme ve Zihin,
zz Eğitim,
zz Öğrenmek
(Sevgi) Bilgi ve bilgisizliğin de ortasındadır. Bakın niçin: Tanrıların hiçbiri bilgeyle uğraşmaz, bilgeliğe özenmez (çünkü, zaten bilgedir); bilgeliğe ermiş bir insan da artık bilgiyle uğraşmaz; bilgisizler de öyle, ne bilgiyle uğraşırlar, ne bilge olmaya özenirler. Bilgisizlik neden kötüdür? Cahil kişi güzellikten, iyilikten, akıldan yoksunken, hepsini kendisine toplamış sanır da ondan... En geniş anlamıyla sevgi, her iyi olanı ve bizi mutlu edeni arzulamaktır... Ben derim ki, sevmek, ne yarımı aramaktır, ne de bütünü, dostum, eğer bu yarım, bu bütün iyi şeyler değilse. İnsanlar kötü gördükleri yeri, kendi elleri ayakları da olsa, kesmeye razı olmuyorlar mı? Demek ki insan, mutlaka kendinden olan bir şeye bağlanmaz, ama her iyi olan şeyi kendi öz malımız, her kötü olanı da yabancımız sayarsak, o başka. Her ne olursa olsun, insanlar iyiden başkasını sevmezler... Yaratma gücüyle yüklü bir varlık, güzele yanaştı mı, ferahlar, genişler, sevinçten taşar, doğurur ve çoğalır... Sevgi senin sandığın gibi güzelin sevgisi değilmiş... Doğurmanın, güzel içinde yaratmanın sevgisi...
Bedenlerinde bereket taşıyanlar daha çok kadınlardan yana gider; onların sevme yolu, çocuk üreterek ölümsüzlüğü sağlamaktır. Adlarını yaşatarak, gelecek bütün zamanlar boyunca mutluluğa ereceklerini sanırlar. Ama ruhlarında bereket olanlara gelince; - çünkü böyleleri de var- onlar, bedenden çok daha bol verirler ruh ürünlerini. Nedir ruhun ürünleri? Düşünce ve daha ne varsa. İşte bütün yaratıcı şairler ve sanatlarına yenilik getiren işçiler bu ruhu bereketli insanlardır. Düşüncenin en güzel, en üstün şekli küçük, büyük insan topluluklarının düzenini kuran düşüncelerdir: Ona da ölçü ve doğruluk derler. Bu insanlardan biri ta genç yaşından beri içinde bu değerlerin tohumunu bir tanrı gibi taşıyorsa, olgunluk çağında canı doğurmak, yaratmak arzusuyla yanar. İşte asıl o zaman bence sağa sola başvurup, hangi güzellik içinde doğuracağını araştırır. Çirkinlik içinde doğuramaz hiçbir zaman. Bu arzuyla yüklü oldukça, çirkin bedenlerden çok, güzel bedenlere yönelir, onlar arasında güzel, cömert, soylu bir ruha da rastladı mı, bu iki güzelliğe birden vurulur, böyle bir varlık karşısında dili çözülüp, ona erdemi, iyi insanın nasıl olacağını, neler yapacağını anlatır, kısacası onu geliştirmeye çalışır. Güzelle düşüp kalkma, ona çoktan beri ruhunda taşıdığı tohumu geliştirmek, filizlendirmek olanağını verir; yanında, uzağında hep onu düşünür, aralarında doğan birlik, baba ile çocukları arasındaki bağdan, sevgiden çok daha üstün, çok daha güçlüdür, çünkü o ikisi, daha güzel, daha ölmez varlıklar yaratmak üzere birleşmişlerdir.... Dinle beni şimdi: Sırlara yolunca ermek isteyenin daha genç yaşında güzel bedenleri araması gerek. Onu yola koyan, doğru yola koymuşsa, ilkin bir tek insanı sever ve ona söyleyecek güzel sözler bulur. Sonra anlar ki, şu bedende gördüğü güzellik her bedeninkinin eşi, kardeşidir; görüş güzelliğini arayan için bütün bedenlerdeki güzelliği bir tek şey saymamak delilik olur. Bunu iyice anladı mı, bütün güzel bedenleri sever, bir tekine olan düşkünlüğü küçümser, hiçe sayar. Bundan sonra yapacağı şey, ruh güzelliğini beden güzelliğinden üstün görmektir. Değerli bir ruh, bedendeki pırıltısı sönük de olsa, sevgisini coşturmaya yetmeli; ona kendini verip, gençlerin yükselmesi için söylenecek en güzel düşünceleri aramalı, bulmalıdır. Böylece güzelliği ister istemez yaşayış, davranış yollarında görecek, hepsindeki güzelliğin aslında hep aynı güzellik olduğunu fark edecek ve böylece beden güzeliğine fazlaca kapılmamayı öğrenecek. Davranış, yaşayış yollarından bilimlere geçip, onlardaki güzelliği de görecek. Gözleri böylece daha geniş bir güzele erdiği zaman, artık bir tek varlığa bağlanmayacak, bir delikanlının kim olursa olsun herhangi adamın, şu ya da bu davranışın kulu kölesi olup, incir çekirdeği doldurmaz laflar etmeyecek.... Bu dünyanın güzelliklerinden başlayacaksın, hiç durmadan basamak basamak yüce güzelliğe yükseleceksin, bir güzel bedenden ikisine, ikisinden bütün güzel bedenlere, sonra güzel bedenlerden güzel işlere, güzel işlerden güzel bilgilere, güzel bilgilerden de sonunda bir tek bilgiye varacaksın. Bu bilgi de o tek başına var olan salt güzelliğe varmaktan, asıl güzelin özünü tanımaktan başka bir şey değildir. İnsanın salt güzellikle karşı karşıya geldiği an yok mu, sevgili Sokrates, işte yalnız o an için insan hayatı yaşanmaya değer!... Düşün ne olur, bir görebilirse insan güzelliğin kendini her şeyden soyunmuş, arınmış, katıksız! İnsanın tenine, bedenine, rengine daha bir sürü ıvır zıvırına bulanmış güzelliği değil, bir tek görünüşüyle Tanrı güzelliğini! Böyle bir güzelliğe gözlerini kaldırıp bakmanın, onunla kaynaşmanın yolunu bulanın hayatını küçümseyebilr misin? Ancak orada güzeli yalnız güzeli gözecek gözle bakan erdem taslakları değil, gerçek erdemler yaratabilir: Çünkü taslaklara değil, gerçeğin ta kendisine bağlanmıştır. Yalnız gerçek erdemi yaratan ve besleyen Tanrı'nın sevdiği bir insan olabilir, yalnız o insanlar arasında bir insanın erebileceği ölümsüzlüğe erer.
Platon, Şölen
Bedenlerinde bereket taşıyanlar daha çok kadınlardan yana gider; onların sevme yolu, çocuk üreterek ölümsüzlüğü sağlamaktır. Adlarını yaşatarak, gelecek bütün zamanlar boyunca mutluluğa ereceklerini sanırlar. Ama ruhlarında bereket olanlara gelince; - çünkü böyleleri de var- onlar, bedenden çok daha bol verirler ruh ürünlerini. Nedir ruhun ürünleri? Düşünce ve daha ne varsa. İşte bütün yaratıcı şairler ve sanatlarına yenilik getiren işçiler bu ruhu bereketli insanlardır. Düşüncenin en güzel, en üstün şekli küçük, büyük insan topluluklarının düzenini kuran düşüncelerdir: Ona da ölçü ve doğruluk derler. Bu insanlardan biri ta genç yaşından beri içinde bu değerlerin tohumunu bir tanrı gibi taşıyorsa, olgunluk çağında canı doğurmak, yaratmak arzusuyla yanar. İşte asıl o zaman bence sağa sola başvurup, hangi güzellik içinde doğuracağını araştırır. Çirkinlik içinde doğuramaz hiçbir zaman. Bu arzuyla yüklü oldukça, çirkin bedenlerden çok, güzel bedenlere yönelir, onlar arasında güzel, cömert, soylu bir ruha da rastladı mı, bu iki güzelliğe birden vurulur, böyle bir varlık karşısında dili çözülüp, ona erdemi, iyi insanın nasıl olacağını, neler yapacağını anlatır, kısacası onu geliştirmeye çalışır. Güzelle düşüp kalkma, ona çoktan beri ruhunda taşıdığı tohumu geliştirmek, filizlendirmek olanağını verir; yanında, uzağında hep onu düşünür, aralarında doğan birlik, baba ile çocukları arasındaki bağdan, sevgiden çok daha üstün, çok daha güçlüdür, çünkü o ikisi, daha güzel, daha ölmez varlıklar yaratmak üzere birleşmişlerdir.... Dinle beni şimdi: Sırlara yolunca ermek isteyenin daha genç yaşında güzel bedenleri araması gerek. Onu yola koyan, doğru yola koymuşsa, ilkin bir tek insanı sever ve ona söyleyecek güzel sözler bulur. Sonra anlar ki, şu bedende gördüğü güzellik her bedeninkinin eşi, kardeşidir; görüş güzelliğini arayan için bütün bedenlerdeki güzelliği bir tek şey saymamak delilik olur. Bunu iyice anladı mı, bütün güzel bedenleri sever, bir tekine olan düşkünlüğü küçümser, hiçe sayar. Bundan sonra yapacağı şey, ruh güzelliğini beden güzelliğinden üstün görmektir. Değerli bir ruh, bedendeki pırıltısı sönük de olsa, sevgisini coşturmaya yetmeli; ona kendini verip, gençlerin yükselmesi için söylenecek en güzel düşünceleri aramalı, bulmalıdır. Böylece güzelliği ister istemez yaşayış, davranış yollarında görecek, hepsindeki güzelliğin aslında hep aynı güzellik olduğunu fark edecek ve böylece beden güzeliğine fazlaca kapılmamayı öğrenecek. Davranış, yaşayış yollarından bilimlere geçip, onlardaki güzelliği de görecek. Gözleri böylece daha geniş bir güzele erdiği zaman, artık bir tek varlığa bağlanmayacak, bir delikanlının kim olursa olsun herhangi adamın, şu ya da bu davranışın kulu kölesi olup, incir çekirdeği doldurmaz laflar etmeyecek.... Bu dünyanın güzelliklerinden başlayacaksın, hiç durmadan basamak basamak yüce güzelliğe yükseleceksin, bir güzel bedenden ikisine, ikisinden bütün güzel bedenlere, sonra güzel bedenlerden güzel işlere, güzel işlerden güzel bilgilere, güzel bilgilerden de sonunda bir tek bilgiye varacaksın. Bu bilgi de o tek başına var olan salt güzelliğe varmaktan, asıl güzelin özünü tanımaktan başka bir şey değildir. İnsanın salt güzellikle karşı karşıya geldiği an yok mu, sevgili Sokrates, işte yalnız o an için insan hayatı yaşanmaya değer!... Düşün ne olur, bir görebilirse insan güzelliğin kendini her şeyden soyunmuş, arınmış, katıksız! İnsanın tenine, bedenine, rengine daha bir sürü ıvır zıvırına bulanmış güzelliği değil, bir tek görünüşüyle Tanrı güzelliğini! Böyle bir güzelliğe gözlerini kaldırıp bakmanın, onunla kaynaşmanın yolunu bulanın hayatını küçümseyebilr misin? Ancak orada güzeli yalnız güzeli gözecek gözle bakan erdem taslakları değil, gerçek erdemler yaratabilir: Çünkü taslaklara değil, gerçeğin ta kendisine bağlanmıştır. Yalnız gerçek erdemi yaratan ve besleyen Tanrı'nın sevdiği bir insan olabilir, yalnız o insanlar arasında bir insanın erebileceği ölümsüzlüğe erer.
Platon, Şölen
Gençlerin kimi kez, ekonomik yanlara gereğinden fazla ağırlık vermelerinde kısmen Marx'ın ve benim de kabahatim var. Hasımlarımız karşısında onların yadsıdığı ana ilkeyi boyna vurgulamak zorunda kalıyorduk; böyle olunca da karşılıklı etkileşime katılan diğer ögeleri gereği gibi vurgulayacak ne zaman ne yer ne de fırsat bulabildik. Ancak tarihi bir kesimi sergilemeye gelince, yani pratik bir uygulamaya gelince sorun farklıydı ve burada hata yapılmamalıydı. Ama ne yazık ki çoğu kez insanlar, yeni bir teorinin ana ilkelerini öğrenir öğrenmez - ki bu öğrenme her zaman doğru da olmuyor - bunu tamamiyle anladıklarını ve üzerine fazla kafa yormadan uygulanabileceğini zannediyorlar.Ve ben , yeni yetme "Marksist"lerden pek çoğunu bu yaklaşımın dışında tutamayacağım, çünkü bu konuda akıl almaz saçmalıklar bu çevrede de üretilmiş bulunuyor ...
Friedrich Engels
Friedrich Engels
Etiketler:
Friedrich Engels,
zz Ekonomi,
zz Komünizm,
zz Marksizm
İnsan düşüncesini ve hayat ile sosyal düzenlemeler üzerine sağlam fikirlerin oluşumunu engelleyen tüm zorluklar içerisinde en büyüğü, şu an insanoğlunun kendi karakterini şekillendiren etkilerle ilgili tarif edilemez cehaleti ve ilgisizliğidir.
John Stuart Mill
John Stuart Mill
Etiketler:
John Stuart Mill,
zz Kendini Bilmek,
zz Psikoloji,
zz Sosyoloji,
zz Tarih
İnsanların çoğu kendileri değil başkalarıdır. Düşünceleri başkalarının düşünceleridir; yaşamları başkalarını taklittir ve tutkuları ise alıntıdır.
Oscar Wilde
Oscar Wilde
Etiketler:
Oscar Wilde,
zz Düşünme ve Zihin,
zz Kendin Olmak
Lykurgos... hayasızlığı, kıskançlığı, cimriliği, gösterişi ve bunlardan daha köklü ve daha yıkıcı olan toplum hastalıklarını, yani zenginliği ve yoksulluğu söküp atmak için bütün memleketin orta malı olması, toprakların yeniden bölüşülmesi gereğine yurttaşlarını inandırdı. Herkes geçim bakımından eşit olacak, kimsenin erdemden başka üstünlüğü olmayacaktı. ... Çünkü aslında insanlar arasında ayrılık ve eşitsizlik yoktu. Ayrılık ve eşitsizlik olsa olsa kötü davranışlarla iyi davranışlar arasında olabilirdi.
Plutarkhos
Plutarkhos
Eğer bir insan üniversiteden çıktıktan sonra, öğreneceği daha çok şey olduğunu öğrenebilmişse, yaptığı yüksek öğrenimin yararı olmuştur.
Henry Wadsworth Longfellow
Henry Wadsworth Longfellow
Etiketler:
Henry Wadsworth Longfellow,
zz Devlet,
zz Eğitim
15 Nisan 2013 Pazartesi
Bazı insanlar vardır hayatına nasıl girdiklerini anlamazsın. Sanki hep varmış gibi zamansız, rahat, huzurludur varlıkları ve ilk defaymışcasına da merak, heyecan ve coşkudur yaşamına kattıkları. Her seferinde neyle karşılaşacağını hem içten içe bilerek, hem de her güne dair olası güzel ve keyifli süprizlere hazırlıklı olarak atarsın adımlarını...
Bazı insanlar vardır sadece kendileri girmez hayatına. Kendiyle beraber aklını da alır gelir yanında; yetmediğinde seninki, sakınmasız koyar önüne, seninle paylaşır. Yol olur sana, yoldaş olur, önünü aydınlatan ışık olur. Sen gerçeğin karşısında yapayalnız hissederken kendini, o sana en büyük yandaş olur. Bildiklerini sunup anlayabilmene, bilmediklerini fark edip öğrenebilmene yardım eden 'hayat ayracın' olur.
Bazı insanlar vardır yüreğini çıkartır koyar avuçlarına karşılıksız. Düşünü paylaşır büyüsün diye, sen kırılıp incindiysen onarsın içini diye sevgisini. Mutluluğunda kahkahanın yarısı, hüznünde gözlerinden akan yaşın diğer damlası olur. Diline söyleyemediğin söz, bakışlarına anlam, kulağına ses, ellerine en yumuşak dokunuş olur. Sen konuşmasan da anlayan olur da seni, sığınırsın sessizliğine uçsuz bucaksız. Seni sana anlatan, seni sana tanıtan en iyi cümle olur.
Bazı insanlar vardır ışığıyla aydınlatır seni. Şansıyla katlar ikiye, varlığıyla çoğaltır. Bir gülüşüyle yerleşir de yüreğine sıcacık, hep orada, hep o haliyle kalır. Başka başka yaşamlar katar sana, kendi gibi, kendin gibi izler taşır her seferinde. Ne çok şey değişiyor hayatımda diye sevinirsin ve şükredersin varlığına. Adı her geçtiğinde aklından ve yüreğinden,"İyi ki...", dersin içinden, "İyi ki varsın...".
Böyle insanlar vardır işte, gerçekten vardır.
Bazı insanlar vardır sadece kendileri girmez hayatına. Kendiyle beraber aklını da alır gelir yanında; yetmediğinde seninki, sakınmasız koyar önüne, seninle paylaşır. Yol olur sana, yoldaş olur, önünü aydınlatan ışık olur. Sen gerçeğin karşısında yapayalnız hissederken kendini, o sana en büyük yandaş olur. Bildiklerini sunup anlayabilmene, bilmediklerini fark edip öğrenebilmene yardım eden 'hayat ayracın' olur.
Bazı insanlar vardır yüreğini çıkartır koyar avuçlarına karşılıksız. Düşünü paylaşır büyüsün diye, sen kırılıp incindiysen onarsın içini diye sevgisini. Mutluluğunda kahkahanın yarısı, hüznünde gözlerinden akan yaşın diğer damlası olur. Diline söyleyemediğin söz, bakışlarına anlam, kulağına ses, ellerine en yumuşak dokunuş olur. Sen konuşmasan da anlayan olur da seni, sığınırsın sessizliğine uçsuz bucaksız. Seni sana anlatan, seni sana tanıtan en iyi cümle olur.
Bazı insanlar vardır ışığıyla aydınlatır seni. Şansıyla katlar ikiye, varlığıyla çoğaltır. Bir gülüşüyle yerleşir de yüreğine sıcacık, hep orada, hep o haliyle kalır. Başka başka yaşamlar katar sana, kendi gibi, kendin gibi izler taşır her seferinde. Ne çok şey değişiyor hayatımda diye sevinirsin ve şükredersin varlığına. Adı her geçtiğinde aklından ve yüreğinden,"İyi ki...", dersin içinden, "İyi ki varsın...".
Böyle insanlar vardır işte, gerçekten vardır.
Kim seni bütünüyle, koşulsuzca kabul ederse değişmeye başlarsın.
Onun kabulü sana böyle bir cesaret verir.
Olduğun gibi kabul edilmen seni bütünleştirir, seni kendine güvenli kılar, seni kendin gibi hissettirir.
O zaman beklentileri yerine getirmene gerek yoktur, sen olabilirsin.
Bu yüzden sevgi bu kadar besleyicidir.
Seni basitçe, sırf sevgi uğruna seven bir erkek ya da kadın bulabildiğinde, sevgi dönüştürür.
Ansızın tüm üzüntü kaybolur; yüreğinde bir dans, bir şarkı bulursun...
Osho
Onun kabulü sana böyle bir cesaret verir.
Olduğun gibi kabul edilmen seni bütünleştirir, seni kendine güvenli kılar, seni kendin gibi hissettirir.
O zaman beklentileri yerine getirmene gerek yoktur, sen olabilirsin.
Bu yüzden sevgi bu kadar besleyicidir.
Seni basitçe, sırf sevgi uğruna seven bir erkek ya da kadın bulabildiğinde, sevgi dönüştürür.
Ansızın tüm üzüntü kaybolur; yüreğinde bir dans, bir şarkı bulursun...
Osho
Ne kadar zavallısınız bazen, çocuklarınızı koparıyorlar sizden, bilerek öldürüyorlar sonra sizinle birlikte arkalarından merhametlilermiş gibi sanki gözyaşı döküyorlar. Dilinizi konuşmayanı, tanrınıza inanmayanı, sizi temsil eden kumaş parçasını elinde dalgalandırmayanı dışlamanızı hatta giderek ortadan kaldırmanızı arzuluyorlar. Size bunları yapmaları lazım, çünkü varlıklarını sürdürme ihtiyaçları vardır. Sayenizde elde ettikleri güçten ve bu gücün verdiği ayrıcalıklardan bir türlü vazgeçmek istemediklerinden 'devlet' ve 'ulus' kelimelerini düşürmüyorlar dillerinden. Olmadığınız halde sizi 'ezeli ve ebedi kahramanlar' ilan ediyor, bununla da yetinmeyip illegal katil kahramanlar çıkarıyorlar...
Niccolo Machiavelli, Hükümdar
Niccolo Machiavelli, Hükümdar
Kendi üzerine bir ışık ol... Başkalarını izleme, taklit etme çünkü izlemek, taklit etmek aptallık yaratır. Sen muazzam bir zekâ olasılığı ile doğdun. Sen içinde bir ışıkla doğdun. İçindeki küçük, durgun sesi dinle ve bu sana rehberlik edecek. Başka hiç kimse sana rehberlik edemez, hayatın için başka hiç kimse bir model olamaz çünkü sen kendine özgüsün. Tam olarak senin gibi olan bir kimse asla olmadı ve hiç kimse bir daha tam olarak senin gibi olmayacak. Bu senin gururundur, senin ihtişamındır. Sen hiçbir şekilde yerine konulamazsın. Sen sadece kendinsin ve başka hiç kimse değilsin. Başkalarını izleyen kişi sahteleşir, mekanikleşir, yapaylaşır. Başkalarının gözünde çok büyük bir aziz olabilir ama derinde o basitçe aptaldır ve başka bir şey değildir. O belki çok saygı duyulan bir karakterdir fakat bu sadece yüzeydedir hatta yüzeyde dahi değildir. Bunu biraz kazı ve içerde tamamıyla başka bir kişi; dışarıda görünenin tam zıddı olduğunu görmek seni şaşırtacak. Başkalarını izleyerek güzel bir karakter oluşturabilirsin ama güzel bir bilince sahip olamazsın ve güzel bir bilince sahip olmadığın sürece asla özgür olamazsın.
Osho
Osho
Etiketler:
Osho,
zz Eğitim,
zz Kendin Olmak,
zz Özgürlük
Kendim olmalıyım, diye tekrarlıyordum..Onlara hiç aldırmadan; onların seslerine, kokularına, isteklerine, sevgilerine ve nefretlerine aldırmadan ben kendim olmalıyım; çünkü kendim olamazsam onların olmamı istedikleri biri oluyordum ve onların olmamı istedikleri o insana hiç katlanamıyorum ve onların olmamı istedikleri o dayanılmaz kişi olacağıma hiçbir şey olmayayım ya da hiç olmayayım daha iyi, diye düşünüyordum...
Orhan Pamuk, Kara Kitap
Orhan Pamuk, Kara Kitap
Bugünkü hayatımızda çoğu insanın yapmak zorunda olduğu iş tutarı ve türü vahim bir kötülük teşkil etmektedir. Daha da kötüsü, basmakalıp bir çalışmaya insanın ömür boyunca köle gibi bağlı olmasıdır. Hayat sıkı sıkıya düzenlenmiş ve fazla metotlu olmamalıdır. İçtepilerimiz kesinlikle yıkıcı ya da başkalarına zarar verici türden değilse, mümkün olduğu kadar özgür bırakılmalıdır. İnsan doğasına saygı göstermeliyiz, çünkü mutluluğumuzu kuracağımız şeyler içtepilerimiz ve isteklerimizdir...
Bertrand Russell
Bertrand Russell
Etiketler:
Bertrand Russell,
zz Çalışmak,
zz Mutluluk,
zz Özgürlük,
zz Yaşam
Yakınlık başka bir boyuttur. Diğerinin senin içine girmesine izin vermektir, seni senin gördüğün gibi görmesine izin vermek; diğerinin seni senin içinden görmesine izin vermek, bir insanı varlığının en derin noktasına davet etmek. Modern dünyada yakınlık giderek kayboluyor. Sevgililer bile yakın değil. Dostluk sadece bir kelime artık, giderek kayboluyor. Neden? Çünkü paylaşacak bir şey yok. İçindeki yoksulluğu kim göstermek ister? İnsanlar rol yapma derdinde: "Ben varlıklıyım, ben oraya ulaştım, ne yaptığımı biliyorum, nereye gittiğimi biliyorum." Eğer sen yakın olmaya hazırsan, karşındakinin yakın olmasına da yol açabilirsin. Senin açıklığın, onun açık olmasını kolaylaştırır. Senin içtenliğin, onun içtenliğine, masumluğuna, güvenine, sevgisine, açıklığına izin verir. Sen olmasan, bu evrenin şiirinde, güzelliğinde bir şeyler eksik kalır. Bir şarkı, bir nota eksik kalır, bir boşluk olur; hiç kimse sana bunu söylemedi...
Osho
Osho
Etiketler:
Osho,
zz Dostluk,
zz İletişim,
zz Sevgi ve Aşk
Eğitim sisteminin belli bir düzene göre işlemesine karşılık, hayat okulu düzensiz ve karışıktır... Bu da, eğitimin ne güçlü bir siyasal araç olduğunu, çatışan taraflar için sömürülmeye elverişli bir tehlike kaynağı olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Öğrenci okuldayken, daha sonraki yıllarda kolayca kurtulamıyacağı korkunç önyargılarla beslenmiş olabilir. Eğitimin -devletçe uygulanışı öylesine yönetilebilir ki, yurttaşların içine itildikleri düşünsel tutsaklıktan kurtulma olanakları tümüyle ortadan kalkar.
Gerçekten eğitim görmüş bir insan yetiştirmek için gerekli olan başka bir şey daha var - o da, insanın öbür insanlar karşısında her zaman duyması gereken bir toplumsal sorumluluk duygusudur... Kişiliğin geliştirilmesi öğrenciye sadece «Komşunu kendin gibi sev.» yollu sofuca kalıplar öğretmekle sağlanamaz. Hiç yanlış yapmadağı ileri sürülen sözümona örnek kişilerle ilgili hikâyelerin pek az değeri vardır.
Genel olarak, sağlam bir toplumsal tutum öğrenmekle değil yaşamakla elde edilir. Paylaşılan bir anlayışın değeri ise, ancak uygulanırsa ortaya çıkar. Öğrencinin ilgisi, sadece bencilliği geliştiren yarışma yolu ile değil, ondaki yaratıcılıktan tad alma duygusunu uyararak desteklenmelidir. Ancak bu yolla sınıf arkadaşları birbirlerine karşı dostça ve yapıcı bir ilgiyle bağlanırlar.
Halk yönetimini savunmak için okullar ne yapabilir? Belli bir siyasal öğretinin sözcüsü mü olmalı okullar? Böyle olmaması gerektiğine inanıyorum. Okullar genç insanlara eleştirsel bir kafa ve toplum bilincine varmış bir tutum verebiliyorlarsa, gerekeni yapmış olurlar. Böylece yurttaşların sağlıklı, halkçı bir toplumda yaşamaları için gerekli olan değerleri kuşanmış olur öğrenciler.
Albert Einstein
Gerçekten eğitim görmüş bir insan yetiştirmek için gerekli olan başka bir şey daha var - o da, insanın öbür insanlar karşısında her zaman duyması gereken bir toplumsal sorumluluk duygusudur... Kişiliğin geliştirilmesi öğrenciye sadece «Komşunu kendin gibi sev.» yollu sofuca kalıplar öğretmekle sağlanamaz. Hiç yanlış yapmadağı ileri sürülen sözümona örnek kişilerle ilgili hikâyelerin pek az değeri vardır.
Genel olarak, sağlam bir toplumsal tutum öğrenmekle değil yaşamakla elde edilir. Paylaşılan bir anlayışın değeri ise, ancak uygulanırsa ortaya çıkar. Öğrencinin ilgisi, sadece bencilliği geliştiren yarışma yolu ile değil, ondaki yaratıcılıktan tad alma duygusunu uyararak desteklenmelidir. Ancak bu yolla sınıf arkadaşları birbirlerine karşı dostça ve yapıcı bir ilgiyle bağlanırlar.
Halk yönetimini savunmak için okullar ne yapabilir? Belli bir siyasal öğretinin sözcüsü mü olmalı okullar? Böyle olmaması gerektiğine inanıyorum. Okullar genç insanlara eleştirsel bir kafa ve toplum bilincine varmış bir tutum verebiliyorlarsa, gerekeni yapmış olurlar. Böylece yurttaşların sağlıklı, halkçı bir toplumda yaşamaları için gerekli olan değerleri kuşanmış olur öğrenciler.
Albert Einstein
İnsana bir uzmanlık öğretmek yetmez. Bununla insan, doğrusunu isterseniz, işe yarar bir makine olur ama, tam, eksiksiz bir kişilik kazanamaz. Elde edilmeye değer bir şeye coşkunlukla yönelmesi gerekir onun. Bir güzellik ve ahlâkça iyilik duygusu edinmelidir; yoksa, insan uzmanca bilgileriyle, dengeli bir biçimde gelişmiş bir insandan çok, iyi eğitilmiş bir köpeğe benzer.
Komşusu ve topluluk karşısında bir tutumu olabilmesi için insanların dürtülerini, özlemlerini ve acılarını anlamaya çalışması gerekir. Bu değerli şeyler genç kuşaklara öğretmenlerin insanca yaklaşmalarıyla aşılanır, yoksa el kitaplarıyla, yalnız onlarla değil. Kültür, her şeyden önce budur ve böyle korunur. «Humanites» yi önemli bir şey olarak salık verdiğim zaman, gözettiğim budur, yoksa, tarih ve felsefe alanında kuru bir özel bilgi değil.
Gündelik yarar bakımından yarışma ve vakitsiz uzmanlaşma sistemi üzerinde aşırı derecede durmak insan kafasını körletir. Oysa, bütün kültür hayatı ve kısacası, bilimlerin gelişmesi bu kafaya bağlıdır.
İyi bir eğitim için ayrıca, bağımsız eleştirici düşüncenin de gençlerde geliştirilmesi önemlidir. Oysa, bu gelişme gereğinden çok şey okutularak büyük ölçüde kösteklenmiştir. Gereğinden çok şey okutmak, ister istemez, düzeyde kalmaya ve kültürsüzlüğe götürür, öğretim öyle olmalı ki, sunduğu şey, değerli bir nimet sayılmalı, güç bir ödev değil.
Albert Einstein
Komşusu ve topluluk karşısında bir tutumu olabilmesi için insanların dürtülerini, özlemlerini ve acılarını anlamaya çalışması gerekir. Bu değerli şeyler genç kuşaklara öğretmenlerin insanca yaklaşmalarıyla aşılanır, yoksa el kitaplarıyla, yalnız onlarla değil. Kültür, her şeyden önce budur ve böyle korunur. «Humanites» yi önemli bir şey olarak salık verdiğim zaman, gözettiğim budur, yoksa, tarih ve felsefe alanında kuru bir özel bilgi değil.
Gündelik yarar bakımından yarışma ve vakitsiz uzmanlaşma sistemi üzerinde aşırı derecede durmak insan kafasını körletir. Oysa, bütün kültür hayatı ve kısacası, bilimlerin gelişmesi bu kafaya bağlıdır.
İyi bir eğitim için ayrıca, bağımsız eleştirici düşüncenin de gençlerde geliştirilmesi önemlidir. Oysa, bu gelişme gereğinden çok şey okutularak büyük ölçüde kösteklenmiştir. Gereğinden çok şey okutmak, ister istemez, düzeyde kalmaya ve kültürsüzlüğe götürür, öğretim öyle olmalı ki, sunduğu şey, değerli bir nimet sayılmalı, güç bir ödev değil.
Albert Einstein
Kanımca, yalnızca insanı ısıran ve iğneleyen kitaplar okunmalı okunacaksa. Eğer okuduğumuz kitap, kafamıza vuracağı bir yumrukla bizi sarsmazsa, neden oturup okuyalım o kitabı? Senin yazdığın gibi, bizi mutlu etmesi için mi? Aman Tanrım, yok daha neler; kitaplarımız olmasaydı da mutlu olabilirdik pekâlâ ve çok sıkıştık mı, bizi mutlu edecek kitapları oturup kendimiz de yazabilirdik. Oysa bizim, gereksindiğimiz kitaplar, bizi acılara boğan bir mutsuzluk gibi, kendi canımızdan da çok sevdiğimiz birinin ölümü gibi, tüm insanlardan uzak ormanlara sürgüne gider gibi, bir intihar gibi bizi etkileyen kitaplardır; kitap dediğin, bir balta olmalıdır, içimizdeki donmuş denizi kırmaya yarayan.
Franz Kafka
Franz Kafka
İçine düşmüş olduğu durumdan dolayı başkalarını suçlamak ancak bilgisiz kimselerin yapabileceği bir iştir; içine düştüğü kötü durumdan ötürü kendini suçlamak bilgilenmeye başlayan bir insanın işleri arasındadır; içine düştüğü kötü durum karşısında ne kendisini ne de bir başkasını suçlayan kişiye gelince, o artık bilge olmuş bir insanın yapabileceği işlerdendir.
Epiktetos
Epiktetos
Aşk bilgisi noksan olan ve sadece acının tadını bilen ahlakçılarda taşralı ruhu ve sıkıcılığı var; onların vahşi olduğu kadar pespaye zevkleri, komşuyu göz altında tutmak ve çaktırmadan bir iğneyi bu yüzden acı verecek şekilde batırmak.
Bu türden insanların içinde oğlan çocuklarının yaramazlığı arta kalmıştır, canlı ya da ölü bir şeyi avlamazlarsa, ya da ona kötü davranmazlarsa rahat edemezler.
Nietzsche, Tan Kızıllığı
Bu türden insanların içinde oğlan çocuklarının yaramazlığı arta kalmıştır, canlı ya da ölü bir şeyi avlamazlarsa, ya da ona kötü davranmazlarsa rahat edemezler.
Nietzsche, Tan Kızıllığı
"Sevgi bir etkinliktir, edilgen bir durum değil; bir şeyin içinde olmaktır, o şeye kapılmak değil; öncelikle vermektir, almak değil.
Sevgi bir kişinin bütünlüğünü ve
bireyselliğini yitirmeden diğer bir kişiyle veya şeyle birleşmesidir."
Acaba gerçek sevgi nedir?
Sevgiyi aşık olmak sananlar yanılıyorlar; çünkü gerçek sevgi, bir gün sahip olunan diğer gün olunmayan bir şey değil.
Böylesi sevgi değil, ancak heyecan olabilir.
Sevgiyi, kendini feda etmek sananlar da yanılıyorlar; çünkü gerçek sevgi,seveni ve sevileni birlikte yüceltip geliştirdiğinde sevgi olma niteliğini kazanıyor.
Kişilerden birisinin kendini feda etmesi sevgi maskesi altına gizlenmiş kendini tatminden başka bir şey değil.
Sevgiyi bağımlılık sananlar da yanılıyorlar; çünkü ancak her birimiz kendi başımıza yaşayacak güçte olup da birlikte yaşamayı seçtiğimiz zaman,birbirimizi gerçek anlamda seviyoruz demektir.
Gerçek sevgide, özgür irade her zaman ön planda yer almalı; aksi halde sevgi ancak ekti belirtisi olabilir.Sevginin yalnızca bir duygu olduğunu sananlar da yanılıyorlar; çünkü gerçek sevgi sadece bir duygu değil, aynı zamanda bir eylem.
Zira ancak gerçekten sevdiğimizde, dikkatimizi sevdiğimiz kişi veya şeye yönlendirerek, çaba ve emek harcamaktan kaçınmayız.
Sevginin açlığını çekerler ; mutlu-mutsuz aşk öykülerine ilişkin sayısız film izler, aşk konulu yüzlerce ucuz şarkı dinlerler; yine de sevgi konusunda öğrenilmesi gereken şeyler olduğunu pek düşünmezler. Bu garip tutum, tek başına veya diğerleriyle birlikte bu tutumu pekiştiren çeşitli önermelere dayanmaktadır. İnsanların çoğu sevgi sorununa temelde sevme ve kendi sevme kapasitesi sorunu olarak değil, sevilme sorunu olarak yaklaşmaktadır. Dolayısıyla onlar için sorun nasıl sevilecekleri, nasıl sevimli olabilecekleridir. Bu amaçla çeşitli yollar izlerler.
"Gerçek sevgi, sonunda ayrılık var gibi görünse bile, insanın sevdiği kişiyi mutlu olacağı yere doğru uğurlamaktan çekinmemesidir.Eğer kişi sevdiğini uğurlamaktan çekinir ve sahiplenmeye kalkarsa, kendine hizmet etmiş olur."
Bir düşünür şöyle demiş:
"Bir daire çizmiş ve beni dışarı atmıştı !
Ama 'sevgi' ve ben, daha büyük bir daire çizdik ve onu içeriye aldık."
Daha, daha büyük sevgi daireleri çizelim; insan hayatında sevgiden daha güçlü bir enerjinin varolmadığının bilincinde olarak, varolan her şeyi, varlığımızın tüm gücüyle sevelim.
Kalplerimizdeki sevgi çiçeklerinin,vazolarımızda ki çiçekler gibi solmalarına,kuruyup yok olmalarına izin vermeyelim.
Erich Fromm | Sevme Sanatı
Sevgi bir kişinin bütünlüğünü ve
bireyselliğini yitirmeden diğer bir kişiyle veya şeyle birleşmesidir."
Acaba gerçek sevgi nedir?
Sevgiyi aşık olmak sananlar yanılıyorlar; çünkü gerçek sevgi, bir gün sahip olunan diğer gün olunmayan bir şey değil.
Böylesi sevgi değil, ancak heyecan olabilir.
Sevgiyi, kendini feda etmek sananlar da yanılıyorlar; çünkü gerçek sevgi,seveni ve sevileni birlikte yüceltip geliştirdiğinde sevgi olma niteliğini kazanıyor.
Kişilerden birisinin kendini feda etmesi sevgi maskesi altına gizlenmiş kendini tatminden başka bir şey değil.
Sevgiyi bağımlılık sananlar da yanılıyorlar; çünkü ancak her birimiz kendi başımıza yaşayacak güçte olup da birlikte yaşamayı seçtiğimiz zaman,birbirimizi gerçek anlamda seviyoruz demektir.
Gerçek sevgide, özgür irade her zaman ön planda yer almalı; aksi halde sevgi ancak ekti belirtisi olabilir.Sevginin yalnızca bir duygu olduğunu sananlar da yanılıyorlar; çünkü gerçek sevgi sadece bir duygu değil, aynı zamanda bir eylem.
Zira ancak gerçekten sevdiğimizde, dikkatimizi sevdiğimiz kişi veya şeye yönlendirerek, çaba ve emek harcamaktan kaçınmayız.
Sevginin açlığını çekerler ; mutlu-mutsuz aşk öykülerine ilişkin sayısız film izler, aşk konulu yüzlerce ucuz şarkı dinlerler; yine de sevgi konusunda öğrenilmesi gereken şeyler olduğunu pek düşünmezler. Bu garip tutum, tek başına veya diğerleriyle birlikte bu tutumu pekiştiren çeşitli önermelere dayanmaktadır. İnsanların çoğu sevgi sorununa temelde sevme ve kendi sevme kapasitesi sorunu olarak değil, sevilme sorunu olarak yaklaşmaktadır. Dolayısıyla onlar için sorun nasıl sevilecekleri, nasıl sevimli olabilecekleridir. Bu amaçla çeşitli yollar izlerler.
"Gerçek sevgi, sonunda ayrılık var gibi görünse bile, insanın sevdiği kişiyi mutlu olacağı yere doğru uğurlamaktan çekinmemesidir.Eğer kişi sevdiğini uğurlamaktan çekinir ve sahiplenmeye kalkarsa, kendine hizmet etmiş olur."
Bir düşünür şöyle demiş:
"Bir daire çizmiş ve beni dışarı atmıştı !
Ama 'sevgi' ve ben, daha büyük bir daire çizdik ve onu içeriye aldık."
Daha, daha büyük sevgi daireleri çizelim; insan hayatında sevgiden daha güçlü bir enerjinin varolmadığının bilincinde olarak, varolan her şeyi, varlığımızın tüm gücüyle sevelim.
Kalplerimizdeki sevgi çiçeklerinin,vazolarımızda
Erich Fromm | Sevme Sanatı
Eğer bir adam, marşla uyum içinde yürüyebiliyorsa, o değersiz bir yaratıktır. Kendisine yalnızca bir omurilik yeterli olabileceği halde, her nasılsa, yanlışlıkla bir beyni olmuştur onun. Uygarlığın bu kara lekesi en kısa sürede yok edilmelidir.
Emirle gelen kahramanlıktan, bilinçsiz şiddetten, aptalca yurtseverlikten, tüm bunlardan nasıl da nefret ediyorum. Ben savaşı öylesine tiksinti verici ve aşağılayıcı buluyorum ki, böyle iğrenç bir eyleme katılmaktansa kendimi parçalayıp yok ederim daha iyi...
Benim anlayışıma göre, sıradan bir cinayet, savaşta adam öldürmekten daha kötü değildir.
Albert Einstein
Emirle gelen kahramanlıktan, bilinçsiz şiddetten, aptalca yurtseverlikten, tüm bunlardan nasıl da nefret ediyorum. Ben savaşı öylesine tiksinti verici ve aşağılayıcı buluyorum ki, böyle iğrenç bir eyleme katılmaktansa kendimi parçalayıp yok ederim daha iyi...
Benim anlayışıma göre, sıradan bir cinayet, savaşta adam öldürmekten daha kötü değildir.
Albert Einstein
Franklin, bir çocuğa bir elma vermiş.
Çocuk çok sevinmiş.
Bir elma daha vermiş.
Çocuk daha çok sevinmiş.
Bir elma daha verince çocuk sevinçten deliye dönmüş;
ve bir elma daha verince, çocuk dört elmayı elinde zaptedememiş,
sonuncusunu düşürmüş yere…
Bu sefer ağlamaya başlamış çocuk.
Hayat böyledir işte…
Hayal etmediğimiz bir saadete eriştikten sonra,
onun bir lokmasını dahi kaybetmek bizi perişan eder.
Keyifler değildir yaşamı değerli yapan. Yaşamdır, keyif almayı değerli kılan.
Bernard Shaw
Çocuk çok sevinmiş.
Bir elma daha vermiş.
Çocuk daha çok sevinmiş.
Bir elma daha verince çocuk sevinçten deliye dönmüş;
ve bir elma daha verince, çocuk dört elmayı elinde zaptedememiş,
sonuncusunu düşürmüş yere…
Bu sefer ağlamaya başlamış çocuk.
Hayat böyledir işte…
Hayal etmediğimiz bir saadete eriştikten sonra,
onun bir lokmasını dahi kaybetmek bizi perişan eder.
Keyifler değildir yaşamı değerli yapan. Yaşamdır, keyif almayı değerli kılan.
Bernard Shaw
Bildiklerini anlat, ama akıl vermeye kalkma;
Anlatılanları iyi dinle, ama hepsini doğru sanma;
Sessiz kalmak bir şey bilmediğin anlamına gelmez;
Çok konuşmak da çok şey bildiğini göstermez;
Herkesi kendine eşit gör;
Her kim olursa olsun bir insanı küçümsemek akılsızlık,
Çok büyük görmek de korkaklıktır.
Cesaret akıldan gelirse cesarettir,
Bilgisizlikten gelirse cehalettir...
Kızılderili Atasözü
Anlatılanları iyi dinle, ama hepsini doğru sanma;
Sessiz kalmak bir şey bilmediğin anlamına gelmez;
Çok konuşmak da çok şey bildiğini göstermez;
Herkesi kendine eşit gör;
Her kim olursa olsun bir insanı küçümsemek akılsızlık,
Çok büyük görmek de korkaklıktır.
Cesaret akıldan gelirse cesarettir,
Bilgisizlikten gelirse cehalettir...
Kızılderili Atasözü
Devlet birçok kişi tarafından yönetilirse bu ona, tıpkı giderleri toplulukça kaynaklanan şölenin tek kişinin hazırlayacağı bir şölenden daha üstün olması gibi bir üstünlük sağlar. Onun içindir ki çoğunluk, birçok durumda, her kim olursa olsun tek bir kişiden daha iyi bir yargıçtır. Ayrıca çokluk daha güç bozulur ya da kıstırılır. Kötü bir anında olan ya da konuya ilişkin çok güçlü duyguları bulunan bir kişinin yargısı ister istemez çarpık olacaktır. Öte yandan, bir kitlenin yargıda bulunması durumunda, kitleyi oluşturan her kişinin aynı anda duygulara kapılmasını ve yargısını çarpıtmadan ayarlamak güçtür.
Aristoteles, Politika
Aristoteles, Politika
Etiketler:
Aristoteles,
zz Devlet,
zz İktidar,
zz Politika
Kime eğitimli diyeceğim?
Ben, öncelikle koşullar tarafından yönetilmek yerine onlara egemen olan, her fırsatı yiğitçe karşılayan ve zekice hareket eden, tüm iş ve ilişkilerinde onurlu olan, huysuz kişilere ve olumsuzluklara iyi yaklaşan, ayrıca zevklerini kontrol altında tutan ve talihsizliklere boyun eğmeyen, başarıyla şımarmayan insanlara eğitimli derim.
Sokrates
Ben, öncelikle koşullar tarafından yönetilmek yerine onlara egemen olan, her fırsatı yiğitçe karşılayan ve zekice hareket eden, tüm iş ve ilişkilerinde onurlu olan, huysuz kişilere ve olumsuzluklara iyi yaklaşan, ayrıca zevklerini kontrol altında tutan ve talihsizliklere boyun eğmeyen, başarıyla şımarmayan insanlara eğitimli derim.
Sokrates
Kazanmak cesaret ister...
Özerkliğin getirdiği özgürlüğü benimsemek cesaret ister,
Candan olmak ve insanlarla yüz yüze gelebilmek cesaret ister,
Başkaları tarafından benimsenmeyen bir düşüncede direnebilmek cesaret ister,
Alınan kararların gerçeğe uygun olup olmadığını her zaman fark edebilmek cesaret ister,
Kişisel seçimlerin sorumluluğunu üstlenebilmek cesaret ister,
Olduğun gibi görünmek ve özgün insan olabilmek gerçekten cesaret ister...
James Longeward
Özerkliğin getirdiği özgürlüğü benimsemek cesaret ister,
Candan olmak ve insanlarla yüz yüze gelebilmek cesaret ister,
Başkaları tarafından benimsenmeyen bir düşüncede direnebilmek cesaret ister,
Alınan kararların gerçeğe uygun olup olmadığını her zaman fark edebilmek cesaret ister,
Kişisel seçimlerin sorumluluğunu üstlenebilmek cesaret ister,
Olduğun gibi görünmek ve özgün insan olabilmek gerçekten cesaret ister...
James Longeward
Etiketler:
James Longeward,
zz Cesaret,
zz Kendini Bilmek,
zz Yaşam
Başkalarıyla olan ilişkilerimizin kaçta kaçının duygularımızın sonucu, kaçta kaçınınsa bireyler arasındaki sürekli güç oyunu tarafından belirlenmiş olduğunu hiçbir zaman kesinlikle saptayamayız. Gerçek insan iyiliği, ancak karşısındaki güçsüz bir yaratıksa bütün saflığıyla, özgürce ortaya çıkabilir. İnsan soyunun gerçek ahlaki sınavı, onun, merhametine bırakılmış davranışında gizlidir.
Milan Kundera
Milan Kundera
İnsanlığa hizmet yolunda büyük işler başarmayı düşlüyorum sık sık, gerçekten de insanların mutluluğu uğruna çarmıha gerilmeye bile giderim belki, ama öte yandan bir insanla aynı odada iki gün yalnız kalmaya dayanamam, bunu deneyimlerimden biliyorum. Bana yakın olunca kişiliği onurumu eziyor, özgürlüğümü kısıtlıyor... Gel gelelim, kişilerden nefret ettiğim ölçüde insanlığa olan sevgim artıyor.´
Dostoyevski, Karamazov Kardeşler
Dostoyevski, Karamazov Kardeşler
Etiketler:
Dostoyevski,
zz İletişim,
zz Sevgi ve Aşk,
zz Yabancılaşma,
zz Yalnızlık
Hep sayılara inandım... İçinde bir mantık olan denklem ve hesaplara... Ancak hayatım boyunca onlarla uğraştıktan sonra mantık nedir diye soruyorum. Buna kim karar verir? Araştırmalarım sırasında fizik, metafizik ve hayal alemlerine gidip geri döndüm; ve kariyerimin en büyük buluşunu gerçekleştirdim. Mantıklı nedenler yalnızca, ama yalnızca gerçek sevginin gizemli denklemlerinde...
A Beautiful Mind
A Beautiful Mind
Var olan tek gerçek ve inanılası öğretmen, insanın kendi vicdanıdır. Bunu bulabilmek için yalnız ve sessizlik içinde kalmalısın, çıplak toprağa, çıplak ve çevrede hiçbir şey olmaksızın, sanki ölmüş gibi oturacaksın. Başlangıçta hiçbir şey hissetmezsin, tek algıladığın korkudur ama sonra derinden, uzaktan bir ses duymaya başlarsın, bu dingin bir sestir ve belki de başlangıçta tekdüzeliği seni rahatsız eder...
Susanna Tamaro, Yüreğinin Götürdüğü Yere Git
Susanna Tamaro, Yüreğinin Götürdüğü Yere Git
“Ben” kelimesi, nasıl kullanıldığına bağlı olarak, hem en büyük hatayı hem de en derin gerçeği içinde barındırır. Geleneksel kullanımıyla, dilde en sık kullanılan kelimelerden biri olmakla kalmaz (”benim”, “benimki”, “kendim” gibi ilgili kelimelerle birlikte), aynı zamanda da en büyük hatalardan biridir. Normal günlük kullanımında “ben”, önemli bir hatayı, kim olduğunuzla ilgili bir yanlış kanıyı, sahte bir kimlik duygusunu da beraberinde getirir. Bu egodur.
“Ben” dediğinizde genellikle sözünü ettiğiniz şey gerçek kimliğiniz değildir. İnanılmaz bir basitleştirmeyle, “ben” dediğiniz her seferinde gerçek kimliğinizin derinliğini, zeihninizdeki “ben” düşüncesiyle ve “ben”i tanımladığınız her şeyle karıştırırsınız. Peki “ben” kelimesini ve “benim”, “benimki”, “kendim” gibi ilgili kelimeleri kullandığınızda genel olarak sözünü ettiğiniz şey nedir?
Bir çocuk anne-babasının ağzından ismini duyduğunda, zaman içinde bu kelimeyle bir özdeşlik kazanır ve zihninde kimliğiyle ilgili bir düşünce biçimlenir. O aşamada, bazı çocuklar kendilerinden üçüncü şahısmış gibi söz ederler. “Johnny acıktı.” Çok geçmeden, büyülü “ben” kelimesini öğrenirler ve kendi kimlikleriyle özdeşleştirdikleri isimlerinin yerine bu kelimeyi geçirirler. Sonra başka düşünceler gelerek ilk “ben” düşüncelerini, bir şekilde “ben”in parçaları olan düşüncelerle birleştirmelidir. Bu, kendini nesnelerle tanımlamadır ama zaman içinde, nesnelere benlik duygusu katan bu kelimeler, gerçek kimliği ortadan kaldırır. “Benim” oyuncağım kırıldığında ya da kaybolduğunda, korkunç bir acı hissedilir. Bunun nedeni oyuncağın çok özel bir değere sahip olması değil - çocuk çok geçmeden oyuncağa olan ilgisini kaybedecek ve yerine başka oyuncakları geçirecektir - “benim” düşüncesidir. Oyuncak, çocuğun gelişmekte olan “ben” düşüncesiyle ya da diğer bir deyişle benlik duygusuyla özdeşleşmiştir.
Dolayısıyla, çocuk büyürken ilk “ben” düşüncesi, başka düşünceleri kendine çekmeye başlar: Kendini cinsiyetle, mülkiyetle, vücuduyla, milliyetiyle, ırkıyla, diniyle, mesleğiyle tanımlar. “Ben”in kendini tanımladığı diğer şeyler, bilgi ya da görüşler, sevilen ve sevilmeyenler üreten rollerledir; baba, anne, karı-koca vb gibi. Geçmişte başıma gelenler “bana” olanlardır ve bu anıların düşünceleri “ben” düşüncesiyle birleşerek “ben ve geçmişim” duygusunu yaratırlar. Bunlar, insanların kimlik duygularını aldıkları şeylerden sadece bazılarıdır. Sonuçta benlik duygusunun eklendiği ve rasgele bir arada tutulan düşüncelerden daha fazlası değildirler. Bu zihinsel yapı, normalde “ben” derken kastettiğiniz şeydir. Daha açık söylemek gerekirse: “Ben” dediğinizde çoğu zaman konuşan siz değilsinizdir; o zihinsel yapının, ego-benliğin bazı yönleridir. Uyanışı gerçekleştirdiğinizde, yine zaman zaman “ben” kelimesini kullanacaksınız ama bunu benliğinizin çok daha derinlerinden hissederek yapacaksınız.
Eckhart Tolle
“Ben” dediğinizde genellikle sözünü ettiğiniz şey gerçek kimliğiniz değildir. İnanılmaz bir basitleştirmeyle, “ben” dediğiniz her seferinde gerçek kimliğinizin derinliğini, zeihninizdeki “ben” düşüncesiyle ve “ben”i tanımladığınız her şeyle karıştırırsınız. Peki “ben” kelimesini ve “benim”, “benimki”, “kendim” gibi ilgili kelimeleri kullandığınızda genel olarak sözünü ettiğiniz şey nedir?
Bir çocuk anne-babasının ağzından ismini duyduğunda, zaman içinde bu kelimeyle bir özdeşlik kazanır ve zihninde kimliğiyle ilgili bir düşünce biçimlenir. O aşamada, bazı çocuklar kendilerinden üçüncü şahısmış gibi söz ederler. “Johnny acıktı.” Çok geçmeden, büyülü “ben” kelimesini öğrenirler ve kendi kimlikleriyle özdeşleştirdikleri isimlerinin yerine bu kelimeyi geçirirler. Sonra başka düşünceler gelerek ilk “ben” düşüncelerini, bir şekilde “ben”in parçaları olan düşüncelerle birleştirmelidir. Bu, kendini nesnelerle tanımlamadır ama zaman içinde, nesnelere benlik duygusu katan bu kelimeler, gerçek kimliği ortadan kaldırır. “Benim” oyuncağım kırıldığında ya da kaybolduğunda, korkunç bir acı hissedilir. Bunun nedeni oyuncağın çok özel bir değere sahip olması değil - çocuk çok geçmeden oyuncağa olan ilgisini kaybedecek ve yerine başka oyuncakları geçirecektir - “benim” düşüncesidir. Oyuncak, çocuğun gelişmekte olan “ben” düşüncesiyle ya da diğer bir deyişle benlik duygusuyla özdeşleşmiştir.
Dolayısıyla, çocuk büyürken ilk “ben” düşüncesi, başka düşünceleri kendine çekmeye başlar: Kendini cinsiyetle, mülkiyetle, vücuduyla, milliyetiyle, ırkıyla, diniyle, mesleğiyle tanımlar. “Ben”in kendini tanımladığı diğer şeyler, bilgi ya da görüşler, sevilen ve sevilmeyenler üreten rollerledir; baba, anne, karı-koca vb gibi. Geçmişte başıma gelenler “bana” olanlardır ve bu anıların düşünceleri “ben” düşüncesiyle birleşerek “ben ve geçmişim” duygusunu yaratırlar. Bunlar, insanların kimlik duygularını aldıkları şeylerden sadece bazılarıdır. Sonuçta benlik duygusunun eklendiği ve rasgele bir arada tutulan düşüncelerden daha fazlası değildirler. Bu zihinsel yapı, normalde “ben” derken kastettiğiniz şeydir. Daha açık söylemek gerekirse: “Ben” dediğinizde çoğu zaman konuşan siz değilsinizdir; o zihinsel yapının, ego-benliğin bazı yönleridir. Uyanışı gerçekleştirdiğinizde, yine zaman zaman “ben” kelimesini kullanacaksınız ama bunu benliğinizin çok daha derinlerinden hissederek yapacaksınız.
Eckhart Tolle
Yönetilmek, ne bunu yapacak hakka, ne bilgeliğe, ne de erdeme sahip yaratıklar tarafından gözaltında tutulmak, casus gibi izlenmek, idare edilmek,yasalara bağımlı kılınmak, sayılmak, kaydedilmek, fikir aşılanmak, vaaz verilmek, denetlenmek, hesaplanmak, değer biçilmek, sansür edilmek ve emredilmektir.
Yönetilmek her türlü işlemle, her türlü hareketle not edilmek, kayda geçirilmek, sıraya alınmak, değeri belirlenmek, lisans verilmek, yetki verilmek, nasihat edilmek, yasak koyulmak, reformdan geçirilmek, düzeltilmek ve cezalandırılmaktır.
Yönetilmek, kamu yararı gerekçesiyle ve genel çıkarlar adına yükümlülüğe bağlanmak, yetiştirilmek, soyulmak, sömürülmek, tekellere bağımlı kalmak, zorbalığa maruz kalmak, köşeye sıkıştırılmak, gizemlerle büyülenmek ve yağmalanmaktır; en ufak bir direniş ya da yakınma sözcüğü karşısında baskıya uğramak, ceza görmek, aşağılanmak, taciz edilmek, takip edilmek, istismara uğramak, sopayla dövülmek, silahsız bırakılmak, hapse atılmak, yargılanmak, mahkum edilmek, kurşuna dizilmek, sürgüne gönderilmek, feda edilmek, satılmak, ihanete uğramaktır; alay edilmek, gülünç düşürülmek , öfkelendirilmek, onursuz bırakılmaktır.
Devlet budur; onun adaleti budur; onun ahlakı budur...
Pierre-Joseph Proudhon
Yönetilmek her türlü işlemle, her türlü hareketle not edilmek, kayda geçirilmek, sıraya alınmak, değeri belirlenmek, lisans verilmek, yetki verilmek, nasihat edilmek, yasak koyulmak, reformdan geçirilmek, düzeltilmek ve cezalandırılmaktır.
Yönetilmek, kamu yararı gerekçesiyle ve genel çıkarlar adına yükümlülüğe bağlanmak, yetiştirilmek, soyulmak, sömürülmek, tekellere bağımlı kalmak, zorbalığa maruz kalmak, köşeye sıkıştırılmak, gizemlerle büyülenmek ve yağmalanmaktır; en ufak bir direniş ya da yakınma sözcüğü karşısında baskıya uğramak, ceza görmek, aşağılanmak, taciz edilmek, takip edilmek, istismara uğramak, sopayla dövülmek, silahsız bırakılmak, hapse atılmak, yargılanmak, mahkum edilmek, kurşuna dizilmek, sürgüne gönderilmek, feda edilmek, satılmak, ihanete uğramaktır; alay edilmek, gülünç düşürülmek , öfkelendirilmek, onursuz bırakılmaktır.
Devlet budur; onun adaleti budur; onun ahlakı budur...
Pierre-Joseph Proudhon
Etiketler:
Proudhon,
zz Devlet,
zz İktidar,
zz İtaat,
zz Otorite
Yaşamaya zaman ayırın,
Zira zaman bunun için yaratılmıştır.
Çalışmaya zaman ayırın,
Başarının bedeli budur.
Düşünmeye zaman ayırın,
Güçlü olmanın kaynağı budur.
Çevrenize nazik davranmaya zaman ayırın,
Mutluluğa giden yol budur.
Etrafınıza bakmaya zaman ayırın,
Günler bencilliğinize yetmeyecek kadar kısadır.
Gülmeye zaman ayırın,
Ruhunuzun müziği budur.
Çocuklarınızla oynamaya zaman ayırın,
Zevklerin en büyüğüdür.
Terbiyeli olmaya zaman ayırın,
İnsan olabilmenin sembolü budur.
Goethe
Zira zaman bunun için yaratılmıştır.
Çalışmaya zaman ayırın,
Başarının bedeli budur.
Düşünmeye zaman ayırın,
Güçlü olmanın kaynağı budur.
Çevrenize nazik davranmaya zaman ayırın,
Mutluluğa giden yol budur.
Etrafınıza bakmaya zaman ayırın,
Günler bencilliğinize yetmeyecek kadar kısadır.
Gülmeye zaman ayırın,
Ruhunuzun müziği budur.
Çocuklarınızla oynamaya zaman ayırın,
Zevklerin en büyüğüdür.
Terbiyeli olmaya zaman ayırın,
İnsan olabilmenin sembolü budur.
Goethe
İnsanlar kardeşim olduğu sürece dünyevi mutluluklar tasarlardım; bu tasarılar bir "bütün"e bağlı olduklarına göre, herkes mutlu oldukça mutlu olabilirdim; ancak kardeşlerimin kendi mutluluklarını benim sefaletimde aradıklarını gördüğümden beri "bana özel" bir mutluluk fikri kalbime işlemiştir. İşte o zaman, onlardan nefret etmemek için, onlardan kaçmak gerekti ve hepimizin ortak annesine sığınarak, kollarının arasında çocuklarının darbelerinden korunmaya çalıştım; yapayalnız bir insan veya onların deyişiyle insanlardan kaçan, insan düşmanı biri oldum. Çünkü en korkunç yalnızlık, bana, ihanet ve kinle beslenen kötü bir toplumsal yaşamdan daha tercih edilir göründü.
J. J. Rousseau, Yalnız Adamın Hayalleri
J. J. Rousseau, Yalnız Adamın Hayalleri
Bir İtalyan Masalı:
Çocuk her sabah uyandığında yanıbaşında annesinin koyduğu bir bardak sütü içermiş. Fakat bir gün, bir fare bu sütü içmiş ve çocuk uyandığında başucunda sütü göremeyince başlamış ağlamaya. Ardından annesi de ağlamaya başlamış.
Sütü içen fare onları böyle ağlarken gördüğü için çok üzülmüş, fakat biliyormuş ki onların bu haline üzülmek onları mutlu etmek için yeterli değil. Derhal süt bulması gerektiğine karar vermiş. Keçiye gitmiş. Keçi fareye, “Sana bu sütü veririm ancak karşılığında bana ot getirmen gerek” demiş. Fare bunun üzerine ovaya gitmiş, çünkü ot oradadır. Fakat bir bakmış ki ova susuzluktan kırılmış, tek bir ot bile bulamamış. Dosdoğru çeşmeye gitmiş ancak bir bakmış ki savaşlar gibi felaketler yüzünden çeşme de yıkılmış. Derhal çeşmeyi tamir ettirmek için bir yapı kalfası aramaya başlamış ve bulmuş. Yapı kalfası, “Çeşmeyi tamir ederim fakat bunun için bana taş getirmen lazım” demiş. Taş dağdadır. Fare dağa gitmiş ve dağdan taş istemiş. Dağ durumunun çok kötü olduğunu, hiç toprağı ve ağacı kalmadığını, bu yüzden ona taş veremeyeceğiniz söylemiş. Fare yılmamış ve dağla pazarlığa girişmiş. “Eğer sen bana taşı verirsen çocuk büyüdüğünde sana bakar” demiş. Dağ razı omuş.
Fare dağdan taşı almış, yapı kalfasına getirmiş, yapı kalfası bu taşla çeşmeyi tamir etmiş ve fare çeşmeden getirdiği suyla ovayı sulamış. Sulanan ovada yetişen otları almış keçiye getirmiş ve keçi otu yedikten sonra süt vermeye başlamış. Fare bu sütü götürüp çocuğa vermiş. Çocuk bu sütü içe içe büyümüş ve gitmiş dağa ağaç dikmiş, bakmış, toprağı düzeltmiş, kötülüklerle savaşmış ve düzeni değiştirmiş.
Antonio Gramsci, Hapishane Mektupları
Çocuk her sabah uyandığında yanıbaşında annesinin koyduğu bir bardak sütü içermiş. Fakat bir gün, bir fare bu sütü içmiş ve çocuk uyandığında başucunda sütü göremeyince başlamış ağlamaya. Ardından annesi de ağlamaya başlamış.
Sütü içen fare onları böyle ağlarken gördüğü için çok üzülmüş, fakat biliyormuş ki onların bu haline üzülmek onları mutlu etmek için yeterli değil. Derhal süt bulması gerektiğine karar vermiş. Keçiye gitmiş. Keçi fareye, “Sana bu sütü veririm ancak karşılığında bana ot getirmen gerek” demiş. Fare bunun üzerine ovaya gitmiş, çünkü ot oradadır. Fakat bir bakmış ki ova susuzluktan kırılmış, tek bir ot bile bulamamış. Dosdoğru çeşmeye gitmiş ancak bir bakmış ki savaşlar gibi felaketler yüzünden çeşme de yıkılmış. Derhal çeşmeyi tamir ettirmek için bir yapı kalfası aramaya başlamış ve bulmuş. Yapı kalfası, “Çeşmeyi tamir ederim fakat bunun için bana taş getirmen lazım” demiş. Taş dağdadır. Fare dağa gitmiş ve dağdan taş istemiş. Dağ durumunun çok kötü olduğunu, hiç toprağı ve ağacı kalmadığını, bu yüzden ona taş veremeyeceğiniz söylemiş. Fare yılmamış ve dağla pazarlığa girişmiş. “Eğer sen bana taşı verirsen çocuk büyüdüğünde sana bakar” demiş. Dağ razı omuş.
Fare dağdan taşı almış, yapı kalfasına getirmiş, yapı kalfası bu taşla çeşmeyi tamir etmiş ve fare çeşmeden getirdiği suyla ovayı sulamış. Sulanan ovada yetişen otları almış keçiye getirmiş ve keçi otu yedikten sonra süt vermeye başlamış. Fare bu sütü götürüp çocuğa vermiş. Çocuk bu sütü içe içe büyümüş ve gitmiş dağa ağaç dikmiş, bakmış, toprağı düzeltmiş, kötülüklerle savaşmış ve düzeni değiştirmiş.
Antonio Gramsci, Hapishane Mektupları
Eksiksiz bir sağlıktan ve kusursuz bir bedenden kaynaklanan, sakin ve neşeli bir huy, duru, canlı, nüfuz edici ve doğru kavrayan bir zeka, ılımlı, yumuşak bir istenç ve bunlara uygun olarak iyi bir vicdan; bunlar, yerini hiçbir rütbenin ya da zenginliğin dolduramayacağı üstünlüklerdir. Çünkü, bir kimse, kendisi için neyse, yalnız başınayken ona eşlik eden ve başka birisinin ona veremeyeceği ve ondan alamayacağı şey neyse, açıkça bu, onun sahip olabileceği şeyden ya da başkalarının gözünde olabileceği şeyden daha önemlidir. İç dünyası zengin insan, tamamen yalnızken kendi düşünceleriyle ve hayalleriyle eşsiz bir eğlence bulur; öte yandan, ruhsuz biri, sürekli dernekten derneğe, oyundan oyuna, yolculuktan yolculuğa ve şenlikten şenliğe koşsa bile can sıkıntısından kurtulamaz. İyi, ılımlı, yumuşak bir karakter, kısıtlı koşullarda hoşnut olabilir; öte yandan, hırslı, kıskanç ve kötü biri, tüm zenginliğe karşın hoşnut değildir. Ama ancak, sürekli sıradışı, zihinsel açıdan olağanüstü bir bireyselliğin tadına varan bir kimse için, genel olarak ulaşılmaya çalışılan hazlar bütünüyle gereksizdirler, hatta sadece rahatsızlık verici ve usandırıcıdırlar.
Bunun için Sokrates, satılmak için sergilenen lüks mallara bakarak, "Gereksinmediğim ne çok şey var." demişti.
Schopenhauer
Bunun için Sokrates, satılmak için sergilenen lüks mallara bakarak, "Gereksinmediğim ne çok şey var." demişti.
Schopenhauer
Etiketler:
Schopenhauer,
zz Duygulanım,
zz Düşünme ve Zihin,
zz Erdem,
zz Felsefe,
zz Kendini Bilmek,
zz Mutluluk
Araştırarak karar vermek, yönetmek gibi işler kafaya özgüdür. Yaşamak, kafanın işidir. Kendisine özgü değerleri olmayan kafa iyi işlemez. Doğru kafa, doğru işler yapar ve mutlu olur. Eğri kafa da mutsuz olur. Dolayısıyla eğrilik asla doğruluktan daha kârlı olamaz. Bu konuda şüphe yoktur. Asıl araştırılması gereken eğriliğin ve doğruluğun ne olduğudur.
Platon
Platon
Bir bütün olarak bakıldığında her bir insan hayatı bir tragedyanın niteliklerini sergiler ve biz kural olarak hayatın bir dizi düş kırıklığıyla dolu umuttan, boşa çıkmış emellerden, suya düşmüş tasarılardan, çok geç fark edilmiş yanlışlardan başka bir şey olmadığını ve şu kederli şiirin içinde barındırdığı hakikatin onun için de geçerli olduğunu anlarız:
O zaman yaşlılık ve tecrübe el ele,
Götürür onu ölüme ve anlatır ona,
Böylesine acılı ve uzun bir arayıştan sonra
Bütün hayatın yanılgılarla dolu olduğunu.
O zaman yaşlılık ve tecrübe el ele,
Götürür onu ölüme ve anlatır ona,
Böylesine acılı ve uzun bir arayıştan sonra
Bütün hayatın yanılgılarla dolu olduğunu.
Etiketler:
Schopenhauer,
zz Doğa,
zz Ölüm,
zz Yaşam,
zz Yaşlılık
Okullarda çocuklara okutulan tarih kitaplarının o ülkenin tarihçileri tarafından değil, başka bir ülkenin (hatta düşman ülkenin) tarihçileri tarafından yazılmışlardan okutulması önerisi dinleyenin kulağını sızlatabilir, ama "tarih" işte o zaman yıllar süren ve hep "bizim" kazandığımız kanlı bir savaş (masal) olmaktan çıkar... İşte o zaman bize karşı pencereden bakan komşunun "öcü" olmadığını, onun da bizim gibi aşamalardan (okullardan) geçip tam da devletinin istediği gibi bir koyun (pardon özür diliyorum.. tamamen "vatandaş" demek istemiştim oysa) olduğunu ve tarihte kazanan büyük hükümdarın "savaşlarda galip gelen değil" aksine halkına "en uzun barışı" yaşatan küçük insanlardan olduğunu öğrenirdik.. ve lâkin mürekkeple değil kanla yazılıyor tarih dünyanın bütün devletlerinde…
Bertrand Russell
Bertrand Russell
Etiketler:
Bertrand Russell,
zz Devlet,
zz Eğitim,
zz Tarih
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)