19 Kasım 2012 Pazartesi

Savaş Gönüllüleri

Kendimizi kandırmayalım. Bugün herhangi uzak bir ülkedeki egzotik bir savaş, söz gelimi Polinezya adalarında ya da Afrika'nın herhangi bir köşesindeki bir savaş için bile gönüllü aransa, binlerce, yüz binlerce kişi niçin olduğunu bilmeden, yalnızca kendinden ya da hoşnut olmadığı yaşam koşullarından kaçmak için oralara koşar. Ben savaşa karşı inançlı bir direniş olasılığını sıfır olarak görüyorum. B
ireyin bir organizasyona karşı gelmesi, kendini bırakıp onunla sürüklenip gitmesinden çok daha fazla cesaret gerektirir. Bireysel cesaret diyebileceğimiz bu nitelik, zamanımızın gelişmiş organizasyonları ve mekanizasyonu karşısında tamamen ölüp gidiyor. Savaşta neredeyse her yerde sadece kitlesel cesaret olgusuna, yani topluluk içinde, emir komuta zincirine bağlı bir cesarete rastladım; bu kavramı mercek altına alacak olursak çok ilginç bileşkeleri olduğunu görürüz: fazlasıyla kibir, kendini beğenme, fazlasıyla kayıtsızlık ve hatta sıkıntı; ama her şeyden fazla da korku, geride kalmaktan, alay edilip aşağılanmaktan, yalnız hareket etmek zorunda kalmaktan ve en önemlisi de diğerlerinin kitlesel coşkusuyla ters düşmekten korkma.. Cephede en cesur olanların çoğunu daha sonra sivil yaşamda şahsen tanıyınca çok kuşku uyandıracak kahramanlar olduğunu gördüm. Kendimi de bunların dışında tutmuyorum.

Görev duygusundan dolayı kahraman olmaktansa kişisel sorumluluk nedeniyle asker kaçağı olmak çok daha iyi aslında.

Stefan Zweig, 
Savaş Gönüllüleri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder