27 Mart 2013 Çarşamba


Niçin mi fikir değiştiriyorum? Çünkü ben fikirlerimin sahibiyim; kölesi değil!

Cenap Şahabettin
Başına gelenleri kabul ederek sev ya da severek kabul et. 
O zaman kendi gerçek yüzün ile yüzleşirsin.

Epiktetos

26 Mart 2013 Salı

Eğer en zayıf noktanız insanlara dostluk göstermenizse, siz dünyanın en güçlü insanısınız.

Abraham Lincoln
Doğruluk, her yerde dikkat edilmesi gereken en önemli erdemdir. Kimseye kötülük etme­mek, doğruluğun vazgeçilmez yoludur. Kötülere dahi kötülük edilmemelidir. Çünkü kötülük, kötüyü iyi yapmaz. Kötülük etmek, hiçbir durumda doğru değildir.

Platon, Devlet
Sonradan görme insanlar maymunlara benzerler. Onlarda bir maymun becerikliliği vardır. Bakarsınız yukarılara tırmanıyorlar, tırmanma sırasındaki çevikliklerine hayran olursunuz, ama tepeye ulaştıkları zaman artık yalnız ayıp yerleri görünmeye başlar.

Honoré de Balzac, Vadideki Zambak
Yetkin insanda düşüncenin gücü, iradenin gücü ve kalbin gücü olmalıdır.

Ludwig Andreas Feuerbach

24 Mart 2013 Pazar

İnsanlar, hakikati kendilerinin bildiklerini düşündükleri için birbirlerine zulmederler.

Bertrand Russell, Sorgulayan Denemeler
Fanatik dogmatiktir. Kendi teorilerinin, kendi ideolojisinin, kendi çözümlerinin doğru olduğunda ısrar eder. Cehalet yanlısıdır (obscurantist). Kendi çözümlerini çürüten argümanları, olguları veya sonuçları görmezden gelir (ya da algılayamaz).

H. J. Perkinson
Eğer istediğin olmazsa acı çekersin. Eğer istemediğin bir şey olursa yine acı çekersin. Hatta istediğin şey tam olarak olsa bile acı çekersin; çünkü onu kaybetme riskin vardır. Zihin böyle belalı bir şeydir. Değişimden özgür olmak ister, hayatın koşullarından ve ölümden özgür... fakat değişim hayatın kanunudur, ne kadar direnirsen diren bu gerçeği değiştiremezsin.

Sokrates

23 Mart 2013 Cumartesi

Zamanın uçtuğu, geçtiği gibi ifadeler aslında birer teselliden ibaret. Aslında geçip giden sensin. Her an lavabonun deliğinden akıp gidiyorsun. Sanki sen kalacaksın ve vakit geçip gidecekmiş gibi. Zaman olduğu yerde duruyor. Saatler, aslında akmayan zamanın akışını ölçmek için insanoğlunun yarattığı aletlerdir.

Osho
Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
Aşk ile sevmek bir güzelliği
Ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
İşte yüzünde badem çiçekleri
Saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
Sen misin seni sevdiğim o kavga,
Sen o kavganın güzelliği misin yoksa…

Bir inancın yüceliğinde buldum seni

Bir kavganın güzelliğinde sevdim.
Bin kez budadılar körpe dallarımızı
Bin kez kırdılar.
Yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
Bin kez korkuya boğdular zamanı
Bin kez ölümlediler
Yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
Bitmedi daha sürüyor o kavga
Ve sürecek
Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek !..

Adnan Yücel

but when they ask me
“how are you?”
i’m usually not doing very well and there’s nothing that
makes me feel worse
than to say,
“fine.”

charles bukowski

22 Mart 2013 Cuma

Mesele duvarlar değil, hatıralar, geçmişe ait hatıralar içimi sıkıyor… Hem de işin tuhafı, bunlar daha çok tatlı hatıralar olduğu halde üzülüyordum. O zamanlar fena gözüken, insanı kızdıran olaylar bile hatıra olunca bütün kötülüğünü kaybediyor, hayalde cazibe kazanıyor.

Fyodor Dostoyevskiİnsancıklar
Herkesin kendine yakın bulduğu, diğerlerine tercih ettiği konuşmalar vardır. Ve çok defa beklenmedik bir anda, unutulmuş ıssız bir köşede rastlanılan bir insan, sıcacık konuşmasıyla insana benliğinin bozuk yollarını, sığınılacak bir köşeciği, zamanı, insanların aptallıklarını, yalancılıklarını unutturabilir.

GogolÖlü Canlar
Bu yüzden, kendi kendisi olmak için gereken enerji hep eksik kalmıştı. Dünyadaki herkes gibi, mutlu olmak için başkalarına ihtiyaç duyan bir kişiydi, ama başkalarıyla baş etmek de zordu. Beklenmedik tepkiler gösteriyorlar, çevrelerine koruyu duvarlar örüyorlar, aynı kendisi gibi davranarak hiçbir şey aldırmaz numarasına yatıyorlardı. Yaşama daha açık biriyle karşılaştıklarında ya onu daha ilk adımda dışlıyorlar ya da ona daha çok acı çektiriyorlardı, ”tuhaf” muamelesi yapıyorlardı.

Paulo Coelho, Veronika Ölmek İstiyor
Ben, kendim için, ne kalabildiğim, ne de çıkabildiğim berbat bir yer olmuştum. Yüreğim, yüreğimden başka nereye kaçabilir ki? Kendimden uzak nereye kaçabilirim? Kendimi izlemekten nasıl kurtulabilirim?

Saint Augustinus, İtiraflar

21 Mart 2013 Perşembe

Bu konuda en ufak bir düşüncesi bile yoktu. Zaten düşünmek de istemiyordu. Düşünceleri kafasından uzaklaştırmıştı, çünkü düşünceler ona acı veriyordu. O sadece, her şeyin şu ya da bu biçimde değişmesi gerektiğini hissediyor ve biliyordu. Delice bir cesaret ve saplantılı düşüncenin verdiği kendine inanış ve azimle: ‘Değişsin de nasıl değişirse değişsin!’ diye tekrarlayıp duruyordu.

Fyodor Mihailoviç DostoyevskiSuç ve Ceza

20 Mart 2013 Çarşamba

Hayatı kaybetmenin kıyısına yaklaşanlar, onu daha iyi tanırlar.

Friedrich Nietzsche

19 Mart 2013 Salı

Şayet ruhlara hükmetmek dillere hükmetmek kadar kolay olsaydı, bütün hükümdarlar güvenli bir şekilde hüküm sürerdi ve zalim güç diye bir şey olmazdı. Zira o zaman bütün insanlar hükümdarlarının fıtratına göre yaşar, neyin doğru neyin yanlış, neyin iyi neyin kötü, neyin adil olduğunu neyin olmadığını sadece onların buyruklarına göre değerlendirirdi. Fakat... bir insanın ruhunun, başka bir insanın hakkına tamamen bağlı olması imkansız bir şeydir. Hiç kimse kendi doğal hakkını, yani her konuda özgürce akıl yürütme ve özgürce değerlendirme yetisini bir başkasına devredemez; dahası, hiç kimse bu bapta baskı altına alınamaz. İşte bu yüzden diyoruz ki, devlet ruhlara yöneldiğinde şiddet uygular.

Spinoza
Eğer basitçe izah edemiyorsan, yeterince anlamamışsın demektir.

Albert Einstein
Sözlerdeki incelik güven yaratır. Düşüncedeki incelik derinlik yaratır, Duygulardaki incelik ise sevgi yaratır.

Lao Tzu

Her şeye rağmen bazen şuna inanıyorum: Eğer mutluluktan ölmek mümkünse kesinlikle böyle öleceğim. Eğer ölüme yazgılı biri mutlulukla hayatta kalabiliyorsa, o zaman hayatta kalacağım.

Franz Kafka, Milena'ya Mektuplar

Hiçbirimiz suçsuz değilizdir çünkü; her insan geri kalan bütün insanların suçuna tanıklık eder.

Albert Camus, Düşüş
Barış istersiniz. Barış istemeyen hiç kimse yoktur.
Ama içinizde dramı isteyen bir şey vardır.
Onu şu anda hissedemeyebilirsiniz.
İçinizdeki tepkiyi tetikleyen bir durumu ya da bir olayı beklersiniz:
Birinin sizi o ya da bu nedenden suçlaması, size saygı duymaması,
Bölgenize izinsiz girmesi,bir şeyleri yapma tarzınızı sorgulaması,
para hakkında tartışması gibi...

O zaman içinizden yükselen ve belki düşmanlık ya da öfke kılığına bürünmüş korkuyu,
o güçlü enerji akışını hissedebiliyor musunuz?

Kendi sesinizin sert çıktığını, bağırıp çağırdığınızı duyabiliyor musunuz?
zihninizin pozisyonunu, savunmak, suçlamak, saldırmak,
haklı çıkarmak için yarıştığını hissedebiliyor musunuz?

Diğer bir deyişle, bilinçsizlik anında uyanabiliyor musunuz?
içinizde savaşta olup tehdit edildiğini hisseden ve ne olursa olsun
hayatta kalmaya, bu tiyatro oyununda zafer kazanan karakter olarak
kimliğini korumaya çalışan bir şeyin varlığını hissedebiliyor musunuz?
huzurlu olmaktansa haklı olmayı tercih eden
bir şeyin varlığını algılayabiliyor musunuz?

Ego savaşta olduğunda, hayatta kalmak için savaşmanın bir illüzyondan ibaret olduğunu sakın unutmayın.
Farkındalık, şimdiki anın içinde gizli olan güçtür.
ona aynı zamanda varlık adını vermemizin nedeni budur.

İnsan varlığının nihai amacı ya da diğer bir deyişle sizin var oluş amacınız o gücü bu dünyaya getirmektir. Sadece varlık sizi egodan kurtarabilir ve ancak şimdi'de var olabilirsiniz.

Eckhart Tolle, Barış mı yoksa dram mı?
Bilinçsizliğin gecesinden hayata uyandığında irade kendisini sonsuz ve sınırsız bir dünyada, hepsi mücadele eden, hepsi acı çeken, biteviye yanılıp sükûtu hayale uğrayan sayısız fert arasında bir fert olarak bulur ve sanki sıkıntılı, eziyet verici bir rüyaymış gibi derhal gerisin geri eski bilinçsizliğe(ölüme) koşar. Yine de o zamana kadar arzusu sınırsız, taleplerinin sonu gelmezdir ve her tatmin edilmiş arzu bir yenisini doğurur.

Schopenhauer, Hayatın Anlamı
İnsana insandan daha yararlı hiçbir şey yoktur.

Spinoza

Korkun seni mahkum eder, umudun seni özgür bırakır.

The Shawshank (1994)

18 Mart 2013 Pazartesi

Ben işçi sınıfı içinde doğdum. Coşku, hırs ve ülkü denen şeyleri çok genç yaşlarda keşfettim. Bu tutkuları dindirebilmek çocukluk yaşamımın en temel sorunu oldu. Gemilerde tayfalık, limanlarda hamallık yaptım; konserve fabrikalarında, daha başka fabrikalarda ve çamaşırhanelerde çalıştım; ot biçtim, halı temizledim, cam siliciliği yaptım. Ama hiçbir zaman emeğimin tam karşılığını alamadım. Aşırı çalışma beni hasta etti. Ömrüm boyunca gövdemle hayvan gibi çalıştım ve ne denli çok çalıştıysam toplumsal çukurun dibine o denli fazla yaklaştım. Bu çukurdan çıkacağım, ama pazılarımı kullanarak değil. Bundan böyle ölesiye çalışmayacağım. Eğer bir daha ölesiye çalışırsam, gerekenden bir damlasını yaparsam: Allah belamı versin! 

Jack London, Alın Teri

17 Mart 2013 Pazar

Düşüncelerini olgunlaştırıncaya kadar beklemelisin Hikmet’ dedim kendime.Ağrılara ve kendine acımaya boş vermelisin. Biraz düşündüm ve sabrettim; sonra, ‘Bizi bir de bu acımak mahvediyor albayım’ dedim. Başkalarına acımakla başlayan bu tehlikeli duygu, her zaman kendimize acımakla son buluyor. Kendimize acımaktan, başka işlere zaman kalmıyor. Acımak, ancak soyut bir düşünce olabilir...


Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar
İnsan kendisine olan saygısını, onurunu ve güvenini yitirdiği an işi bitmiş demektir. Alabildiğine bir baş aşağı düşüş yaşar.

Dostoyevski
… çünkü yoruldum, çünkü her şeyi birbirine karıştırdım, çünkü bu dünyada gizli mezhep sorunu bile gelip beni buldu fakat sevebileceğim bir kadın, bol para, insan yakınlığı beni hiç bulamadı. Ben de üç yıl, dört ay önce acılaştım, huysuzlaştım, hiçbir şeyi beğenmez oldum; para kazanamayacağımı, insanları sevemeyeceğimi anlayınca uzaklara gittim, kimse beni bulmasın diye. Onlar da beni ciddiye aldılar, gelmediler…

Oğuz Atay, Korkuyu Beklerken

16 Mart 2013 Cumartesi

Yalnız yaşamanın bir tek amacı vardır sanıyorum; o da daha başıboş, daha rahat yaşamak. Fakat her zaman, buna hangi yoldan varacağımızı pek bilmiyoruz. Çok kez insan dünya işlerini bıraktığını sanır; oysaki bu işlerin yolunu değiştirmekten başka bir şey yapmamıştır. Bir aileyi yönetmek bir devleti yönetmekten hiç de kolay değildir. Ruh nerde bunalırsa bunalsın, hep aynı ruhtur; ev işlerinin az önemli olmaları, daha az yorucu olmalarını gerektirmez. Bundan başka, saraydan ve pazardan el çekmekle hayatımızın baş kaygılarından kurtulmuş olmuyoruz.

Michael de Montaigne, Denemeler

15 Mart 2013 Cuma

Güzel bir gülüş, karanlık bir eve giren güneş ışığına benzer.

Tolstoy
Leonardo da Vinci, Son Akşam Yemeği isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı... İyi'yi İsa'nın bedeninde, Kötü'yü de İsa'nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda'nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı... Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı.

Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında, korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark etti. Onu poz vermesi için atölyesine davet etti, sayısız taslak ve eskiz çizdi. Aradan 3 yıl geçti. Son Akşam Yemeği neredeyse tamamlanmıştı, ancak Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı...

Leonardo'nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı. Günlerce aradıktan sonra Leonardo vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu. Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı. Leonardo yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı. Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler. Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı.

Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günâhı, bencilliği resme geçiriyordu... Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü. Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi: Ben bu resmi daha önce gördüm... Ne zaman? diye sordu Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı. Üç yıl önce dedi adam.. Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce. O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum, pek çok hayalim vardı, bir ressam beni İsa'nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti...

İyi ve Kötü'nün yüzü aynıdır...

Paulo Coelho, Şeytan ve Genç Kadın

13 Mart 2013 Çarşamba

Evliliğin bir anlamı olması için, mutluluk beklentisinden çok daha geniş ve gerçek bir temel üzerine oturtulması gerek. Oh , Tanrım! Azıcık acı, azıcık ıstırap, azıcık mutsuzluktan neden böylesine korkuyoruz? Hiç olmazsa, bir kez, açık bir gecede yıldızlarla bezenmiş bir göğün karşısında, tam bir içtenlikle kendimizi tümüyle vererek beş dakika için oturmayı deneyiniz. Veya, vadi ve ovaları gökten bakarcasına seyredeceğiniz birkaç dağa tırmanın. Ve, o hallerde, anlayacaksınız ki, mutluluk serabı yerine yaşamın önemini kavrayabilmeniz için tek bir an dahi yeterli olacaktır. Mutluluk! Sanki, mutluluğu ve mutlu olmayı kendimizden, kendi içimizden başka herhangi bir yerde bulabilirmişiz gibi… sanki, mutlu olma yeteneği yazı yazma, şarkı söyleme veya siyaset yapma yeteneği gibi gerçek bir yetenek değilmiş gibi! Bir kişiye arzulamakta olduğu her şeyi veriniz… Kendisini aşkla, hediyelerle, ayrıcalıklarla… isteyebileceği kadar her şeyle doldurunuz… Ve bunlara rağmen, o gene mutlu olmayacaktır. Bir başkasını her tarafını kanatıncaya kadar dövünüz… ve, belki de o kişi yolda taze, nemli, yeşil yapraklarla bezenmiş ve güzelim bir kırmızılıkla dolu bir havuç yığını görüp mutlu olacaktır.

Milena Jesenska, Yuvadaki Şeytan
Marks'ta ütopyacılığın zerresi yoktur; tepeden tırnağa "yeni" bir toplum türetmez o, tepeden tırnağa "yeni" bir toplum tasarlamaz. O yeni toplumun eski toplumdan başlayan doğuşunu, eski toplumdan yeni topluma geçiş biçimlerini, doğal bir tarih süreci olarak irdeler. Somut proleter yığın hareket deneyini ele alır ve ondan pratik dersler çıkarmaya çalışır.


Lenin

12 Mart 2013 Salı

İnsan en çok kendisinden korkar; kendi duygularından, kendi güçsüzlüklerinden, kendi zaaflarından, kendi acılarından, kendi coşkularından ürker. Yaşama her dokunuşunda, duygularının alevlenip kendisini yakacağından çekinir. Onun için kaçar yaşamdan, aşktan kaçar, öfkeden, hareketten, sevinçten, kendisinden kaçar.

Oscar Wilde

11 Mart 2013 Pazartesi

Akıl yürütme sanatı, uzun ve sabırlı çalışmalar sonucunda elde edilir. Yetenekli bir akıl yürütücü beynini boş bir oda gibi kullanır, gereksiz bilgileri eler ve odaya sadece işine yarayanları yerleştirir. Dönüp baktığında gördüğü şey ise, ona doğru sonucu veren, dâhice çizilmiş bir tablodur.

Arthur Conan Doyle,
Sherlock Holmes

10 Mart 2013 Pazar

Bu akşam eve geldiğimde eşim akşam yemeğini servis ediyordu. Elini tuttum ve ona söyleyeceğim şeyler olduğunu söyledim. Masaya oturdu ve sessizce yemeği yemeye başladı. Ve yine gözlerinde o korkuyu gördüm.

Bir anda kasıldım ağzımı açamıyordum ama düşüncelerimi söylemem lazımdı. Ben boşanmak istiyorum. Sinirlenmedi sözlerime karşılık vermedi, sadece sebebini sordu.

Bir cevap veremedim ve buna çok sinirlendi elindeki çatal bıçağı fırlattı. Bana bağırdı ve adam olmadığımı söyledi. Bu akşam tek kelime konuşmadık. Eşim bütün gece ağladı. Farkındaydım evliliğimiz ne olacağını merak ediyordu, ama onu tatmin edecek bir şey söyleyemeyecektim. Ben Nisan'a aşık oldum, eşimi sevmiyorum artık.

Bu vicdan azabıyla bir evlilik sözleşmesi hazırladım, Evi, arabayı ve şirkettin 30% ona verecektim. Sözleşmeye kısa bir süre baktı ve yırttı. 10 yıl hayatımı paylaştığım bu Kadın bana yabancı olmuştu. Onun harcadığı zamana ve enerjiye üzülüyordum, ama geri dönemezdim, Nisan'a çok aşık olmuştum. Sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı, bu benim beklediğim bir tepkiydi. Onun ağlaması benim hafiflememe sebep olmuştu. Bir süredir aklımdan geçiriyordum boşanmayı, bu fikir bende saplantı haline gelmişti ve şimdi bu duyguyu daha da güçlü hissediyordum ve doğru karardı.

Bir sonra ki akşam eve geç gelmiştim ve eşimi masada yazı yazarken gördüm. Çok uykum vardı ve akşam yemeğini yemeden uyumaya gittim. Nisan ile geçirdiğim o kadar saat beni yormuştu. Bir ara uyandım ve onu hala yazı yazarken gördüm masada; ama bu benim umurumda değildi ve başımı çevirip uyumaya devam ettim. .

Ertesi sabah bana şartlarını yazı halinde sundu. Benden hiç bir şey istemiyordu, sadece boşanmamızı ilan etmek için 1 ay müsaade istedi ve bu zamanda normal bir aile gibi davranmamızı istedi. Bunun sebebi oğlumuzun 1 ay sonra sınavların olması ve bu dönemde ona bu yükü bindirmemekti. Bu kabul edilebilinir. Bir şey daha vardı, benden onu evlilik Gecesinde onu kapıdan içeriye nasıl taşıdığımı hatırlamaktı, ve 1 ay boyunca her sabah onu Yatak odasında Kapıya kadar taşımamı istedi. Kafayı yediğini düşündüm, ama son günlerimizin iyi geçmesi acısından, kabul ettim.

Sonra bu şartlardan Nisan'a bahsettim, yüksek ses ile gülüp bunun çok saçma olduğunu ve eninde sonunda boşanmayı kabul etmek zorunda kalacağını söyledi.

Eşimle boşanma konusunu açtığımdan beri fiziksel temasta bulunmadık. Bu sebepten ilk gün onu kucağıma alıp kapıya götürdüğümde tuhaf bir duygu yaşadım. Oğlumuz arkamızda duruyordu ve alkış yapmaya başladı 'Babam Annemi kucağında taşıyor' bu onu çok sevindirmişti, sözleri canımı acıtmıştı... Yatak odasından evin kapısına kadar 10 metre taşıdım. Eşim gözlerini kapattı ve kulağıma 'Oğlumuza boşanmamızdan bahsetme' diye fısıldadı. Bende başımı öne eğerek tamam dedim, ve içime bir üzüntü çöktü. Kapı önünde onu bıraktım, eşim otobüs durağına gitti ve onu işe götürecek olan otobüsü bekledi. Ben de tek başıma ofise gittim.

2. Gün bu oyunu oynamak bize daha kolay gelmişti. Eşim başını göğsüme yasladı, ve onun kokusunu duydum. Birden eşime uzun süredir bakmadığımı anladım. Ve onun evlendiğim zaman ki kadar genç olmadığını fark ettim. Yüzünde hafif çizgiler oluşmuş saçlarına ak düşmüştü. Geçen yıllar öylesine yanından geçmemişti, o an kendime ona bununla neler yaptığımı sordum.

3. Gün onu kucağıma aldığımda bir güven duygusu yaşadım. Bu bana hayatının 10 yılını hediye eden kadın.

4. Gün bu güven duygusu daha da büyümüştü. Bundan Nisan'a bahsetmedim. Günler geçtikçe onu taşımak daha da kolaylaşmıştı, belki de bu sayede yaptığım antrenman dan dolayıdır bu.

Bir Sabah onu ne giyeceğini düşünürken izledim. İsyan ederek her gün kıyafetlerin biraz daha bol geldiğini söyledi. Birden onun ne kadar süzüldüğünü ve kilo verdiğini fark ettim. Demek ki onu her sabah daha kolay taşıyabilmemin sebebi buydu. Birden yüzüme yumruk gibi vurdu. Bu kadar acıyı ve üzüntüyü kalbinde taşıyordu. Farkında olmadan başını okşadım. O an oğlumuz da geldi ve ' Baba Annemi taşıman lazım ' dedi. Bu hayatımızın bir parçası olmuştu, Babasının Annesini odadan kapıya taşıması. Eşim oğlumuzu yanına çağırdı ve ona sıkı sıkı sarıldı. Ben başımı çevirdim, son anda kararımdan vazgeçmek istemiyordum. Onu kucağıma aldım ve yatak odasından kapıya kadar taşıdım. Elini enseme koymuştu ve ben onu sıkı sıkı tutmuştum. Tıpkı evlendiğimiz gün gibi.

Artık huzursuzlanmıştım bu kadar kilo vermesinden. Son gün onu kucağım da taşıdığımda hareket etmedim. Oğlumuz okuldaydı ve eşime hayatımızdaki yakınlığın ne kadar eksildiğini söyledim. Ofise gittim arabadan fırladım kapıyı kilitlemeden bunun için zaman yoktu. Her anın kararımı değiştirmesinden korkuyordum ve merdiven den yukarı koştum, yukarı varınca Nisan kapıyı açtı. Ona karımdan boşanmayacağımı söyledim.

Şaşkın bir ifadeyle elini anlıma koydu ve ' Senin ateşin mi var' diye sordu. Üzgünüm Nisan ama ben artık boşanmak istemiyorum dedim. Evliliğimizin renksiz kalması sevgi eksikliğinden değil, birbirimizin değerini unuttuğumuzdandı. Şimdi aklıma geldi ki, ona evlendiğimiz gün kapıdan içeri taşıyınca ömrümün sonuna kadar sadakat yemini verdiğimi... Nisan olayı anlayınca yüzüme bir tokat attı ve kapıyı kapatarak ağlamaya başladı. Hemen aşağı koşup ilk çiçekçiye gidip eşime bir buket çiçek aldım, üzerindeki Karta da 'seni her sabah hayatımın sonuna kadar taşıyacağım'.

Eve vardığımda yüzümü bir gülümseme kapladı, elimde çiçeklerle yatak odasına gittim ve eşimi yatağın üstünde ölü buldum. Eşim aylardır Kanser ile savaşıyordu ve ben Nisan ile ilgilenmekten bunu fark etmemiştim. Fazla yaşamayacağını bildiği için, beni oğlumun bana negatif tutumundan korumaya çalışmıştı . En azından oğlumun gözünde iyi bir eş olarak kalmamı istemişti...

9 Mart 2013 Cumartesi

"Sürü insanı -sözüm ona- "barışsever", "köşesiz", "iddiasız", "saygılı", "yiğit", "dürüst", "sadık", "güven dolu", "fedakar", "anlayışlı", "yardıma hazır", "çalışkan", "asketik"tir; "başkalarının haklarına saygı gösterir", "söz dinler", "kıskanmaz", çıkarının peşinde koşmaz". Ama bütün bu özellikleri ve bu türlü tutumu, sürünün teklerine, kendi gibilerine, bu sözlere aynı anlamı veren kendi gibilerine karşı böyledir. Bütün bu özellikler ancak sürünün içinde "işler". Sürünün dışında olan, kendi gibi olmayanlara karşı ise düşman, egoist, acımasız, amansız, ölçüsüz, iddialı, yırtıcı, korkak, eğri ve kıskançtır; kendini gizler, öç almak ister, onlara boyun eğdirmek ister, onlara karşı "dürüst" değildir.

İoanna Kuçuradi, Nietzsche ve İnsan
En büyük acı olay anında hissettiğin değil, olayın üzerinden bir zaman geçtikten sonra, yapacağın hiçbir şey kalmadığında hissettiğindir, Ama zaman her acının çaresidir derler, Gel gör ki, ömrümüz bu önermenin doğruluğunu sınamaya vefa etmiyor hiçbir zaman.
Jose Saramago – Mağara
Soru: Zamanını yitirmemek için ne yapmalı? 

Yanıt: Onu alabildiğine duyumsamak. Yöntem: Bir dişçinin bekleme odasında rahatsız bir koltukta gün geçirmek, pazar öğleden sonrasını balkonda yaşamak, anlamadığımız bir dilde konferanslar dinlemek, ayakta yolculuk etmek için en uygun olmayan ve en uzun demiryolu güzergâhını seçmek, tiyatro gişesi önünde kuyruğa girmek ve bilet almamak..

Albert Camus

8 Mart 2013 Cuma

Yaşam boyunca bazen bizden saklanan öyle değerli zevkler, öyle tatlı verilmiş sözler vardır ki, bunların bize bağışlanmasını en azından dilemek bile çok doğaldır. Ancak erdem yoluyla bunlardan vazgeçildiğini bilmekle geride bırakılabilir bu büyük çekicilik.

La Bruyere, Düşünceler.

7 Mart 2013 Perşembe

Erdem, der Antishenes, kendi kendisiyle yetinir; ne kurallara baş vurur, ne laflara, ne gösterişlere. Yapmaya alıştırıldığımız işlerden binde biri bile kendimizle doğrudan doğruya ilgili değil. Bakarsınız bir adam canını dişine takmış, kurşun yağmuru altında, yıkık bir kale duvarına tırmanıyor bütün hıncıyla; bir başkası, karşı tarafta, kan revan içinde, aç susuz savunuyor o kaleyi ölesiye: Kendileri için mi gösteriyorlar bu yararlığı? Uğrunda ölecekleri ve hiç görmedikleri insan belki o sırada kılım kıpırdatmadan keyif sürmektedir. Bakarsınız bir başkası, bitkin, perişan, saçı sakalı birbirine karışmış kitaplıktan çıkıyor gece yansından sonra: Bunca kitabı daha iyi, daha akıllı bir insan olmak için mi karıştırdı sanırsınız? Yok canım sen de! Ya ölecek o kitaplıkta ya öğretecek yarınki kuşaklara Platus'un dizelerini hangi düzenle kurduğunu ve falan Latince sözcüğün nasıl yazılması gerektiğini. Kim seve seve feda etmiyor sağlığını, canını şan şeref için? Oysa kalp bir paradan başka nedir ki şan şeref? Kendi ölümümüzden korkmakla yetinemeyiz; karılarımızın, çocuklarımızın, adamlarımızın ölümünden de korkmak zorundayız. Kendi işlerimizden çektiğimiz sıkıntı yetmiyormuş gibi komşularımızın, dostlarımızın işleriyle de dertlere sokar, bunaltırız kendimizi.

Vah! quemquamne hominem in animum instituere, aut
Parare, quod sit charius quam ipse est sibi? (Terentius)

Vah, vah! Nasıl olur da insan bir şeyi
Kendinden daha çok sevmeye kalkar?

Montaigne, Denemeler
Onu sizlere anlatmaya çalışmamın nedeni, onu unutmak istemiyor olmam. İnsanın dostunu unutması çok acı bir şey. Herkesin dostu olmaz. Eğer dostumu unutursam, rakamlardan başka bir şeyle ilgilenmeyen büyüklere benzerim.

Antoine De Saint-Exupéry, Küçük Prens 
Nankörlükle suçlanmamak için, insanların bana göstermiş olabileceği nezaketin altında kalmamaya, her zamanki nezaketimle karşılık vermeye çalışıyordum. Can çekişen varlığıma hayatın insanüstü yorgunluklarını dayatmak beni tüketiyordu. Hafıza kaybı, mecburiyetlerimde boşluklar yaratmak suretiyle bana biraz yardımcı oluyordu; bu boşlukları eserim dolduruyordu.

Marcel Proust, Yakalanan Zaman
Kelimeler duvar da olabilir, köprü de. Onları insanları ayırmak için değil, birleştirmek için kullanmak önemlidir.

Anthony Robbins
Kötü bir insan her şeyi kötüye çevirir; hatta en iyi görünümde ortaya çıkanları bile; ama dürüst ve namuslu bir insan talihin aksiliklerini düzeltir ve katlanmayı bildiğinden, sertliğini ve zorluğunu hafifletir; iyiliği şükranla ve alçakgönüllülükle, felaketleri metanet ve cesaretle karşılar.

Lucius Annaeus Seneca, Düşünceler

6 Mart 2013 Çarşamba

Sık ve çok gülmek; zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini, şefkatini kazanmak; dürüst eleştirilerin takdirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine katlanabilmek; güzelliği takdir edebilmek, başkalarındaki "en iyiyi bulabilmek"; sağlıklı bir çocuk, bahçelik bir arazi ya da daha iyi duruma getirilmiş bir sosyal durum yoluyla bu dünyayı olduğundan biraz daha iyi bırakarak terk etmek; bir tek yaşamın bile sırf siz yaşadınız diye daha rahat soluk almış olduğunu bilmek... İşte "başarmış olmak" budur.

Ralph Waldo Emerson, Başarı
Ne hoş bir güzelliği vardır, hafif adımlarla, dünyadan gülümseyerek geçenlerin...
Virginia Woolf

Günde on kez altetmelisin kendini:
bu iyi bir yorgunluk verir ve canın afyonudur.

On kez yine barışmalısın kendinle:
çünkü altetme acıdır ve kötü uyur barışmayan.

On gerçek bulmalısın günde,
yoksa gece de ararsın gerçeği ve canın aç kalır.

On kez gülmelisin günde ve sevinmelisin:
yoksa miden, o dert babası,
gece seni tedirgin eder.

Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt
Ebeveyn, eş, dost olarak sevginizi yapışkan kılmayın.Önce mıknatıs gibi çeken, sonra da varolmak için size yapışmaları gerektiğine inananları iten güç olun.Yapışkanlıktan (bağımlılık) daha zararlı bir "gerçek" yoktur.

Neale Donald Walsch, Tanrı ile Sohbet
Aklın gelişip, olgunlaşması, ancak onun tam bir bağımsızlık ve özgürlüğe sahip olabilmesine bağlıdır. Buna ulaşana dek insanoğlu, içinde bulunduğu gruptakilerin çoğunluğunun doğru olarak inandıkları ya da öyle sandıkları şeyleri, doğru olarak kabul etmek eğilimde olacaktır. Vereceği kararlar, sürü ile ilişkilerinde duyduğu ihtiyaç ve onlardan uzaklaşıp, yalnız kalmak korkusunca belirlenecektir. Bu arada, bazı bireyler sürü dışına atılmaktan korkmayıp, yalnız kalabilme gücüne erişerek, doğru bildiklerini söylerler. İşte bunlar insan soyunun gerçek kahramanlarıdır. Onlar olmasalar, biz hala kaya kovuklarında yaşıyor olacaktık.

Erich Fromm

4 Mart 2013 Pazartesi

Pek alelade hiç bir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi. Hayatının bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarında insana merak verecek bir cihet olmadığı muhakkaktı. Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendi kendimize sorarız: "Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar? Hangi mantık hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?" Fakat bunu düşünürken yalnız o adamların dışlarına bakarız; onların da birer kafaları, bunun içinde, isteseler de istemeseler de işlemeye mahkum birer dimağları bulunduğunu, bunun neticesi olarak kendilerine göre bir iç alemleri olacağını hiç aklımıza getirmeyiz. Bu alemin tezahürlerini dışarı vermediklerine bakıp onların manen yaşamadıklarına hükmedecek yerde, en basit bir beşer tecessüsü ile, bu meçhul alemi merak etsek, belki hiç ummadığımız şeyler görmemiz beklemediğimiz zenginliklerle karşılaşmamız mümkün olur. Fakat insanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar. Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inme cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır.

Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna
İnsan doğanın sırlarını ne kadar derinlemesine kavrarsa o denli alçak gönüllü olur.

Isaac Newton
Varoluş ve bilgi, kıyısız bir denizdir. Ne kadar ileri gidersek gidelim, önümüzde uzanan kısmı yine uçsuz bucaksızdır. Bilginin her zaferi, bilinmeyenin yüz katını barındırır.

Isaac Newton
İnsanlar vedalaşırken genellikle olayın sürekliliğini inkar eden sözler dile getirmeyi severler. Birbirlerinden ayrılırken ‘Auf Wiedersehen’, yani tekrar görüşene kadar, derler. Yeni bir araya gelme planları yapmakta çok aceleci davranırlar, ama bunu unutmakta daha acelecidirler. Ben bu tür insanlardan değilim. Gerçeği söylemeyi tercih ederim ki gerçek de büyük bir ihtimalle bir daha karşılaşmayacak olduğumuzdur.

Irvin D. YalomNietzsche Ağladığında 

Abraham Lincoln'ün, Oğlunun Hocasına Mektubu

Öğrenmesi gerekli, biliyorum; tüm insanların dürüst ve adil olmadığını... Fakat şunu da öğret ona; her alçağa karşılık bir kahraman, her bencil politikacıya karşılık kendini adamış bir lider vardır. Her düşmana karşılık bir de dost olduğunu da öğret ona! Zaman alacak biliyorum, fakat eğer öğretebilirsen ona, kazanılan bir doların, bulunan beşinden daha değerli olduğunu öğret... Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona!.. Ve hem de kazanmaktan neşe duymayı, kıskançlıktan uzaklara yönelt onu...Eğer yapabilirsen, sessiz kahkahaların gizemini öğret ona... Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını...Eğer yapabilirsen, ona, kitapların mucizelerini öğret. Fakat ona, sessiz zamanlar da tanı! Gökyüzündeki kuşların, güneşin yüzü önündeki arıların ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin edebî gizemini düşünebileceğini... Okulda hata yapmanın, hîle yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona... Ona, kendi fikirlerine inanmasını öğret. Herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahî...Nazik insanlara karşı nazik, sert olanlara karşı da sert olmasını öğret ona... Herkes birbirine takılmış bir yöne giderken, kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluma! Tüm insanları dinlemesini öğret ona, fakat, tüm dinlediklerini gerçeğin eleğinden geçirmesini ve sadece iyi olanları almasını da öğret. Eğer yapabilirsen, üzüldüğünde bile nasıl gülümseyeceğini öğret ona... Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret. Herkesin, sadece kendi iyiliği için çalıştığına inananlara, dudak bükmesini öğret ona. Ve aşırı ilgiye dikkat etmesini… Ona, kuvvetini ve beynini en yüksek fiyatı verene satmasını, fakat hiçbir zaman kalbi ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret... Uluyan bir insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona... Ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa, dimdik dikilip savaşmasını öğret. Ona nazik davran, fakat onu kucaklama!.. Çünkü ancak ateş çeliği saflaştırır. Bırak, sabırsız olacak kadar cesarete sahip olsun. Bırak, cesur olacak kadar sabrı olsun. Ona, her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret. Böylece insanlara karşı da derin bir inanç taşıyacaktır... Bu büyük bir taleptir. Ne kadarını yapabilirsen bir bak bakalım... O, ne kadar iyi, küçük bir insan. Oğlum...

Abraham Lincoln
Genç bir adamın ilerlemesi; başkalarının onun ilerlemesinden, ne kadar rahatsız olurlarsa olsunlar onun muktedir olduğu her yolda kendisinini islah etmesiyle kabildir... Kuşku ve kıskançlık hiçbir insana, hiçbir durumda faydalı olmamıştır. Gerçi bir adamın yükselmesine mani olmak için bazı kötü yürekli girişimler olabilir, hatta bunların başarılı olmaları bile mümkündür, eğer onlar zihninin asıl gerçek yoldan sapmasına ve haksızlık üzerinde zamanını israf etmesine sebep olursa.

Abraham Lincoln
‎Doğru sözler paylaşıldıkça, doğru düşünceler artar.

George Orwell

2 Mart 2013 Cumartesi

Gülümsemenin hem maliyeti sıfırdır hem de bedeline paha biçilemez.

Molière
Şu var ki, en koyu umutsuzluğumuz içinde, bu umutsuzluğu (bu inkarcılığı) aşmanın yollarını aradım. Bunu da iyiliğimden, herkesten daha üstün ruhlu olduğumdan yapmış değilim. Ama ben doğuştan içimde taşıdığım bir sezgi ışığına bağlıyım. Bu sezgiyle insanlar binlerce yıldır yaşamı en büyük acılar içerisinde bile sevmesini bilmişlerdir.

Albert Camus
Özgürlüğe, kitaplara, çiçeklere, güneşe ve aya sahip olan kimse mutsuz olabilir mi ?

Oscar Wilde, DE PROFUNDIS
Sevginin ölçüsü, ölçüsüz sevmektir.

Baruch Spinoza
Bilgisizlik bahane edilemez.

Baruch Spinoza
Her şeyi tam zamanında yapmak, ancak yaşamımızın sonlarına doğru öğrenebildiğimiz o küçük erdemlerden biridir (...).

Virginia WoolfDeniz Feneri
Yalnızlığa dayanma, hatta onu yüceltmek için gizli yollarım var. Kendi düşüncelerimi düşünebilmek için diğer insanlardan ayrı kalmam gerektiğini söylerim.

Irwin D. Yalom, Nietzsche Ağladığında
Bir şeyi yapma gücümüzde saklı olan, bir şeyi yapmama gücümüzde saklıdır.

Aristoteles
Ekonomik anlamda dünyayı daha rahat edebileceğiniz, daha çok yiyecek, giyecek ve barınak elde edebileceğiniz bir düzene kavuşturabilir ve bunun özgürlük olduğunu düşünebilirsiniz. Bütün bunlar gerekli ve temel şeylerdir. ama özgürlüğün bütünü bu değildir. Özgürlük, zihinsel bir nitelik ve haldir. 

Jiddu Krishnamurti
Kadın, erkeği kılıçsız zapteder ve ipsiz bağlar.

Tolstoy
Sana sayısız defa, sayısız biçimde aşık olmuş gibiyim,
Bir hayattan diğerine, bir dönemden ötekine, sonsuza kadar...

Rabindranath Tagore
Sevinç ve mutluluk insanı ne kadar güzelleştiriyor! Kalbi aşkla dolu olan adam istiyor ki bu aşkını başkalarının da kalbine döksün, herkes de kendisi gibi şen kahkalarla gülsün, eğlensin ve böyle bir insanın mutluluğu da gerçekten bulaşıcı oluyor.

Dostoyevski, Beyaz Geceler
Ne istiyorlardı senden Selim? Belki sen çok şey istiyordun onlardan. Verdiğinin hiç olmazsa küçük bir parçası kadar bir şeyler istiyordun. Sonunda kaçıyorlardı. Hayır, sen kaçıyordun. Hayır kaçmıyordun: insana ihtiyacın vardı. İnsanı arıyordun canım kardeşim. Bunda utanacak ne vardı?

Oğuz Atay, Tutunamayanlar

1 Mart 2013 Cuma

Bense bir gün, ne zaman olacağını şimdi bilmediğim bir gün… Bütün umutsuzluklarımı, hüzünlerimi, anlamsızlıklarımı, hiçliklerimi bu şehirde bırakıp, sadece senin sevdanı giyinip üzerime senin şehrine doğru yol alacağım.

Sabahattin Ali
Çamurlu su doğada kat ettiği yol sayesinde arınır.
İnsan yaşamının önüne çıkardıkları sayesinde kemale erer.
Sürekli eylem sayesinde
en hareketsiz hale kendiliğinden erişilir.

Lao Tzu