30 Aralık 2012 Pazar

Çünkü ayrılık anları vedalaşmaya fırsat vermeyecek kadar kısa sürer. Ayrılık zamanı geldi mi, içimizde kabaran katmerli acıları göstermeye fırsat bulamayız bir türlü; telaş ve acele yüzünden her şey gözlerimizde birikip bakışlarımızı buğulandıran gözyaşları, hüznü ve melankoliyi anlatması için önceden seçtiğimiz sözcükler ve acıdan buruşan, somurttukça somurtan yüzlerden ibaret olur o zaman, aslında bu ayrılıktan daha kötüdür.

Jose Saramago, Kısırdöngü

29 Aralık 2012 Cumartesi

Evliliklerin kısa sürede tüketildiği, aşkın yoğun duygusal yanılsamalar olarak yaşandığı, hakkında çok konuşulup gerçek anlamda çok az anlaşıldığı, genelde yanlış yorumlayıp yanlış yaşandığı en önemli duygularımız, sevmek ve aşık olmak. En çok da aşık olmak ve aşka sahip olmak arasında sıkışıp kalıyor ruhlarımız, bu kavramların anlamını bilmeden her gün delice aşkı ararken bulduğumuz an tüketmeye başlıyoruz . Burada çok önemli bir sorun çıkıyor karşımıza: 'Sahip Olmak' sorunu. 'Sahip olmak' ve 'olmak' açılarından bakıldığında sevmenin ikili bir anlamı olduğunu görüyoruz. Sevgiye sahip olunabilir mi? Eğer bu olabilseydi, sevginin maddesel bir biçim alması ve onu alıp saklamanın mümkün olması gerekirdi. Sevgi bir soyutlamadır. Gerçekte var olan ise, sevme eylemidir. Sevmek, yaratıcı bir etkinliktir. Bir insana ya da bir şeye ilgi duymayı, onu tanımak istemeyi, onu anlamayı, doğrulamayı ve onun yanındayken sevinç duyabilmeyi doğurur. Bu ister bir insan, ister bir resim, isterse bir ağaç olsun sevme eyleminin özellikleri hiç değişmez. Sevmek, sevilen insanı ya da nesneyi canlandırmak, onun yaşam duygusunu arttırmak anlamına gelir. Aynı zamanda, kişinin kendisini de canlandıran, yenileyen ve hareketlendiren bir süreçtir.

Eğer sevgi, 'sahip olmak' türünde ele alınacak olursa, kendinin kılmak, denetimi altında tutmak anlamlarına gelecek ve böylece de canlandırmak ve hareketlendirmek yerine, boğucu, engelleyici ve kısırlaştırıcı bir eylem haline dönüşecektir. Çoğu kez aşk olarak belirtilen şey, sevme beceriksizliğini ve sevememeyi gizlemek için kullanılan maskeden başka bir şey değildir. İnsanlar sevmeyi beceremediklerinde en çok aşk maskesini kullanırlar. 'Kıskanıyorum o yüzden böyle giyinmeni istemiyorum, çok aşığım o yüzden bu davranışını onaylamıyorum.' gibi cümlelerle aşk maskesi altında sevgiyi tüketirler. Denetimleri altında sevdikleri insanları boğarak, engelleyerek, sevgiye sonsuza dek sahip olma yanılsamasını yaşarlar.

Erich Fromm, Sahip Olmak ya da Olmak
Yavaş yavaş kitap okumaya çalışıyor ve bu işten zamanla dah çok zevk duyuyordum. Bir müddet sonra bu adeta bir iptila halini aldı. Yatağın üzerine yüzükoyun yatarak kitabı önüme açar, yanı başıma eski ve kalın lügat kitabını kor, saatlerce kalırdım, Çok kere lügat armaya bile tahammül edemez, cümlelere karineyle (ipucu) mana vererek geçerdim. Gözümün önünde yepyeni bir dünya açılır gibiydi. Bu sefer okuduklarım, çocukluğumun ve ilk gençliğimin tercüme veya telif kitapları gibi sadece kahramanlardan, fevkalade insanlardan ve görülmemiş bahsetmiyorlardı. Hemen hemen hepsinde kendimden, etrafımdan, gördüklerim ve duyduklarımdan birer parça buluyordum. Evvelce içinde yaşadığım halde anlamadığım, görmediğim şeyleri birdenbire hatırlatıyor, onlara şimdi hakiki manalarını verdiğimi zannediyorum. Üzerimde en çok tesir yapanlar Rus muharrirleriydi. Turgenyev’in koskocaman hikâyelerini bir defada sonuna kadar okuduğum oluyordu. Hele bir tanesini günlerce sarsmıştı. Klara Miliç ismindeki bu hikâyenin kahramanı olan kız, oldukça saf bir talebeye âşık oluyor, fakat buna dair hiç kimseye bir şey söylemden, böyle bir aptalı sevmenin hicabıyla, müthiş iptilasının kurbanı olup gidiyordu. Bu kızı nedense kendime pek yakın bulmuştum. İçinden geçenleri söyleyememek, en kuvvetli, en derin, en güzel taraflarını müthiş bir kıskançlık ve itimatsızlıkla saklamak cihetinden onu kendime benzetiyordum.

Oscar Wilde, Dorian Gray’in Portresi
Sevgi talep edilmemeli; yoksa kanatlarını kaybeder o, uçamaz. O çok dünyevi bir zeminde kök salar; o zaman o arzudur ve büyük ızdırap ve büyük acı getirir o. Sevgi şarta bağlı olmamalı, kişi ondan hiçbir şey beklememelidir. O kendi hatırına olmalı ― hiçbir karşılık için değil, hiçbir sonuç için değil. Şayet onda bir motivasyon varsa, yine, senin sevgin gökyüzüne havalanamaz. Motivasyonun kuşatmasındadır o; motivasyon onun belirleyicisi, onun sınırı hâline gelir. Nedensiz sevginin hiçbir sınırı yoktur; saf sevinç, taşkınlıktır o; varlığın güzel kokusudur o.

Osho
Dünyada görmeyi istediğiniz değişimin kendisi olunuz.

28 Aralık 2012 Cuma

İnsanın yaşayabilmek için çalışmak zorunda olması iyi bir şeydir demiyorum. Korkunçtur genellikle. Sık sık iğrenç bir işi kaybetmemek için savaşmak zorunda kalırsın, çünkü arkanda işine talip yirmi beş kişi beklemektedir. Anlamsızdır elbette, insanı dümdüz eder.

Charles Bukowski
Eğitimin amacının zihinsel özgürlük olduğu bir dünya isterdim. Gençlerin aklını, onları bütün hayatları boyunca nesnel kanıtların oklarından koruyacak olan bir zırhın içine sokmamalı. Dünyanın açık kalplere ve aydın insanlara ihtiyacı var ve bunu statik sistemlerle elde edemeyiz.

Bertrand Russell
Sıradan insan hayatının mutluluğunu kendi dışındaki şeylere, mala mülke, şana şöhrete, kadın ve çocuklara, dostlara, cemiyete ve benzerine bağlar, dolayısıyla bunları kaybettiği, yahut hayal kırıklığına uğratıcı bulduğu zaman, mutluluğunun temeli çöker. Buna karşılık bir deha için kendisiyle, kendi düşünceleri ve eserleriyle fasılasız inkıtasız meşguliyet böyle bir insan için acil bir zorunluluk konusudur; yalnızlık hoş, serbest zaman en yüksek iyi ve sair her şey lüzumsuz, hayır hatta bir yüktür. Çekim merkezinin tamamen kendisinde olduğunu söyleyebileceğimiz tek insan tipi budur. 

Arthur Schopenhauer, Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine
Sonra, bana dikkatli dikkatli, biraz da üzgün bir tavırla baktı baktı da: “Böyle katı yürekli insan görmedim ömrümde! Karşıma çıkan suçlular, bu “acı simgesi” nin önünde daima gözyaşı dökmüşlerdi,” diye mırıldandı. Neredeyse, onlar katil de ondan diye karşılık verecektim. Ama düşündüm ki, ben de onlar gibiydim. Bu, kendimi bir türlü alıştıramadığım bir düşünceydi. O zaman yargıç, sorgunun bittiğini anlatmak ister gibi ayağa kalktı. Hep o aynı yorgun tavırla, yalnızca, yaptığım işten pişman olup olmadığımı sordu. Düşündüm, gerçek anlamda pişmanlıktan çok bir çeşit sıkıntı duyduğumu söyledim. Dediklerimi anlamıyormuş gibiydi. ...

Albert Camus, Yabancı

27 Aralık 2012 Perşembe

Her sabah kalktığımda kendime diyorum ki: Bu gün iki seçeneğin var: Ya iyi bir ruh halinde olabilirsin, ya da kötü bir ruh halinde, seçimini yap… Ben de iyi bir ruh halinde olmayı tercih ediyorum. Kötü bir şey olduğunda, ya kendimi kurban olarak görebilirim ya da bu durumdan bir şey öğrenebilirim. Ben de bir şey öğrenmeyi tercih ediyorum.


Spencer Johnson
Mutluluk öğretmeni Epikuros, insan gereksinimlerini doğru ve güzel bir biçimde üç sınıfa ayırdı. Birinciler doğal ve zorunlu olanlardır: Bunlar, karşılanmadıklarında acı çekmeye neden olurlar. O halde bu sınıfa salt victus et amictus (beslenme ve giyinme) girer. Bu gereksinimleri karşılamak kolaydır. İkinciler ise doğal ama zorunlu olmayanlardır: Bu da cinsel doyum gereksinimidir; bu gereksinimi doyurmak daha zordur. Üçüncüler, ne doğal ne de zorunlu olanlardır: Bunlar lüks, zenginlik, şatafat ve gösteriş gereksinimleridir; sonsuzdurlar ve karşılanmaları çok zordur.

Arthur Schopenhauer 

26 Aralık 2012 Çarşamba


Gerçek dostlar bizi toplumsal yaşamın sahte ölçütlerine göre değerlendirmezler; onların asıl ilgilendiği şey bizim kendi benliğimizdir. Bizim için duydukları sevgi, ideal ana-babaların çocuklarına duydukları sevgi gibidir, dış görünüşümüzden ya da toplumsal hiyerarşi içindeki konumumuzdan etkilenmez. Dolayısıyla, onların yanındayken eski püskü giysiler içinde dolaşmaktan ya da bu yıl çok az para kazandığımızı söylemekten çekinmeyiz.

Alain de Botton, Felsefenin Tesellisi (Epikuros)

İnsan yakınlarını, onları kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı anki kadar hiçbir zaman sevemiyor. 

Anton Çehov, Köpeğiyle Dolaşan Kadın
Hayatını tekrar tekrar aynı hayatı yaşayacakmışsın gibi yaşa, istemediğin bir durumla karşı karşıya kalmışsan ve buna boyun eğiyorsan, diğer hayatlarında da aynı şeye boyun eğeceğini düşünerek, sen en güzeli boyun eğme, bu böyle gitmez; bir şeyi çok mu istiyorsun, ama buna cesaret edemiyor musun, diğer hayatlarında da bu şeyi çok isteyip hiç bir zaman cesaret etmediğin için ulaşmayacaksın, o yüzden sen en güzeli aş kendini, yap yapmak istediğini ki sonunda en mutlu şekilde yaşayabileceğin bir kısır döngü oluşturabilmiş ol.

Friedrich Nietzsche

25 Aralık 2012 Salı

Tehlikelidir Mutsuzluk;

İnsanı şaşırtır.
Telaşlandırır.
Öç duygusuna sürükler.
Yalnızlık korkularıyla yakar.
Geçmişin hatıralarıyla hırpalar.
Yabancılara muhtaç eder.
Ve, birçok insan mutlu olduğunu bilmediğinden mutsuzluğa düşer.
Bir kere mutsuzluk nehrine düştün mü de çıkması zordur.
Bilirim o suları, oralarda yıkandım.

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

İnsanoğlu yabancısı olduğu şeyi barbarca, kendi aklına uyduramadığı şeyi de akıl dışı diye tanımlar.

Friedrich Nietzsche
Gidilmemiş yerlerin, okunmamış kitapların, yerine getirilmemiş sözlerin, dilimin ucuna takılıp kalmış cümlelerin pişmanlığını duyuyorum en çok.

Aslı Erdoğan, Hayatın Sessizliğinde
Aşk bir zamanlamanın tamamıdır. Er veya geç doğru insanla karşılaşmak değildir.

 Kafka

24 Aralık 2012 Pazartesi

Yeterince uzun süre baktığımız şeyden nefret edemeyiz, onu küçük göremeyiz. Korkunç bir şeyi güzelliğe çevirmek için ona yeterince uzun süre bakmak yeter. Öldürmek bakmayanın işidir. Diktatörlerin ilk önce canavara benzer insanları, sakatları, delileri, düşünürleri ve sanatçıları öldürerek işe başladığı dönemler oldu tarihte; onların bakışını öldürmek istediler. İnsanlık, dünyayı görebilenleri öldürdü hep. Diktatörler sabit bakışlıdır. Kendilerinden başka hiçbir şeyi görmezler, şöhretin en tepesine sabitlenir onların gözleri. Hepsi bu göz bebeği felcinden mustariptirler.

Antoni Casas Ros, Almodovar Teoremi 

‎Burjuvazi beni sinirlendiriyor. Kibirleri, dar görüşlü bir şekilde bencillikleri ve kendi ülkesinin insanlarından nefret etmeleri beni tiksindiriyor. Olağandışı Türk üst sınıf, askeri darbelerden ve de Kürtlere karşı yapılan kötü muameleden dolayı rahatsız olmuyor. Çoğunluğu oluşturan başörtülü kadınlara yukarıdan bakıyor. Bu da bana eskiden Güney Afrika'da beyazların siyahlara olan davranışını hatırlatıyor.

─ Orhan Pamuk
Sakın ülkenize ve vatanınıza aitsiniz safsatalarına inanmayın. Yaşamı başka yerlerde arayın. Sizin kimliğinizi oluşturan; isminiz, milletiniz, ırkınız ya da dininiz olamaz.

Milan Kundera
Yetmiş iki gündür bir dolapta kilitliyim. Yalnızca anahtar deliğinden hava giriyor ve ölü bir ışık sızıyor içeri. Yalnızlık hiç de tanrısal değil, görkemli değil. O yalnızca geçmişle gelecek, ölümle yaşam arasında kocaman bir karanlık nokta. Geçmişi ve geleceği olmayan, ölümle yaşam arasında irinli bir leke yalnızlık denilen. Şimdi ne varsa, anahtar deliğinden sızan havayla ışıkta...

Ahmet Telli
Hayır ayna, aynaydı. Böyle haltlar karıştırmazdı. Hangi enayi onu hangi zamanda icat etmişse etmiş; saçımızı taramak, suratımızda kara var mı diye bakmak, burnumuzu silerken biraz sümük kalmış mı diye göz atmak, yahut da:
— Ulan! Benim gözlerim fena değilmiş be! Hele şu ağzımın kenarına inen çizgiye bak! Vay anasını!.. İfade veriyor suratıma! Şu karılar da erkekten anlamıyorlar vesselam…Diyebilmek için işe yarar. Her nevi kendi kendine konuşmaları istediğimiz kadar ayna vesilesiyle uzatabiliriz. Aynaya bir genç kız baktırır. Bir erkek düşündürtür. Kendi kendine vurgunlara ayna öptürür. İhtiyarlara ölüm, tabut kefen gösterir, veremlilere korkunç ateşlerinin ışığım aynadaki gözlerinde yakarız. Aynaya düşman kesilmek, onunla dost olmak da mümkün. İnsan isterse pekâlâ bir aynayı kırma sebebini felsefeye, edebiyata, ruhiyata, tıbba, sinire yükleyebilir.

Sait Faik Abasıyanık, Plajdaki Ayna
Biliyorum, güçlü değilim, yazmasını da beceremiyorum şimdi, biliyorum uzun sürmeyecek, ama dayanamam; kişi yürek çarpıntısız yaşayamaz, yüz çevirdiğin sürece çarpmaz yüreğim Milena.

Franz Kafka, Milena’ya Mektuplar 
Ah, yalnızlık, ne olduğunu öğrenmek için daha kırk fırın ekmek yememiz gerek. Ben hep yalnız yaşadım ama yalnızlık yalnız yaşamak değildir, içimizdeki birine ya da bir şeye yoldaşlık edememektir.Yalnızlık bir başına duran ağaç değil, derindeki öz suyla kabuk, yaprakla kök arasındaki mesafedir. […] Kendinizi gerçekten lüzumsuz hissetiniz mi ? Söylemesi zor ama en azından kendimi gerçekten lüzumlu hissettiğimi hiç hatırlamıyorum [...] hatta öyle sanıyorum ki ilk yalnızlık işte bu, kendini lüzumlu hissetmemek !

Jose Saramago, Ricardo Reis’in Öldüğü Yıl
Yürümeye başladım, ne tarafa gide­ceğimi bilmeden. Bir sorun vardı ve ben adını koyamıyordum. Bu yüzdendi bu kadar hüzün.

Charles Bukowski, Pis Moruğun Notları
Gülmek; "saf" denme riskini göze almaktır.
Ağlamak ise; "duygusal" görünme riskini...
Birine yakınlaşmak; "kendini kaptırma" riskini,
Duygularını açmak; "kendini ortaya koyma" riskini,
Hayalleri ve düşünceleri sergilemek ise;
"onları başkasına kaptırma" riskini göze almaktır.
Sevmek; "karşılık görememe" riskini...
Yaşamak ise; "ölme" riskini göze almaktır.
Umutlanmak; "hayal kırıklığına uğrama" riskini
Çabalamak ise; "başarısız olma" riskini göze almaktır...

Ama riskler yaşanmalıdır, çünkü; hayatımızın en büyük riski; hiç risk almamaktır. Hiç risk almayan kişi, belki acı ve üzüntülerden korunabilir ama büyüyemez, sevemez, değişemez, hissedemez, öğrenemez. Garanti arayışlarıyla zincirlenmiş bir köle olarak yaşarken, bedelini; özgürlüğünü kaybederek öder. Sadece; riski göze alabilen kişi hürdür.

Leo Buscaglia
Bugüne dek, bir insanın bir başka insana herhangi bir şey öğretmiş olduğuna inanmıyorum. Öğretme uğraşının yararından kuşkuluyum. Bildiğim tek şey, öğrenme isteği duyan kişinin öğreneceğidir. Öğretmen de, belki bir yardımcı, öğrenici kişinin önüne bütün yemekleri koyup, ne güzel çoşku verici olduklarını anlattıktan sonra, öğrencinin bunları yemesini dileyen bir yardımcı kişi olabilir.

Leo Buscaglia
Bir toplama kampından sağ kurtulmuş bir insanım. Gözlerim, hiçbir insanın görmemesi gereken şeyler gördü. Bilgili mühendisler tarafından yapılan gaz odaları... İyi öğrenim görmüş doktorlar tarafından zehirlenen çocuklar... Eğitilmiş hemşireler tarafından öldürülen bebekler... Bu nedenle öğrenim olgusuna kuşkuyla bakıyorum. Sizden tek dileğim şu: Öğrencilerinize insan olmayı öğretin. Çabalarınız; bilgili canavarlar, yetenekli ruh hastaları ya da eğitilmiş Eichmannlar yaratmamalı. Okuma-yazma, yazım, tarih ve matematik ancak öğrencilerimizin insan olmasını sağlarlarsa önem kazanırlar.

Leo Buscaglia
Yaşadığımız dünya öldürmenin haklı sayıldığı bir dünyadır.Gelecek yıllardaki savaş ütopya güçleri ile gerçek güçleri arasında değil, gerçeği kendine mal etmek isteyen değişik ütopyalar arasında olacak ve insanın yapabileceği de bu ütopyalardan en zararsızını seçmekten başka bir şey olmayacak. Ben şuna inanıyorum ki, her şeyi kurtaracağımızı ummak akıl işi olmaktan çıktı.

Albert Camus, Uyandırma Servisi
Sahip olunması zorunlu tek şey var: Ya yaradılıştan ince bir ruhtur bu, ya da bilim ve sanatlar tarafından inceltilmiş bir ruh.

Nietzche

23 Aralık 2012 Pazar

İnsan bir iptir ki hayvanla üstinsan arasına gerilmiştir. Uçurumun üstünde bir ip. Tehlikeli bir geçiş, tehlikeli bir yolculuk, tehlikeli bir geriye bakış, tehlikeli bir ürperiş ve duraksayış.

Nietzsche

22 Aralık 2012 Cumartesi


Üç türlü aristokrasi vardır;
birincisi yaş ve kıdem, ikincisi servet, üçüncüsü akıl ve bilgidir.
En şereflisi sonuncusudur.

Schopenhauer

21 Aralık 2012 Cuma

Sanat bence en büyük sayıda insanı ortak acılar ve sevinçlerle coşturacak görüntüleri, biçimleri bulmaktır.

Albert Camus

Kuzgun

Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin 
O acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,
Neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,
Çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;
"Bir ziyaretçidir" dedim, "oda kapısını çalan,
Başka kim gelir bu zaman?"

Ah, hatırlıyorum şimdi, bir Aralık gecesiydi,
Örüyordu döşemeye hayalini kül ve duman,
Işısın istedim şafak çaresini arayarak
Bana kalan o acının kaybolup gitmiş Lenore'dan,
Meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili Lenore'dan,
Adı artık anılmayan.

İpekli, kararsız, hazin hışırtısı mor perdenin
Korkulara saldı beni, daha önce duyulmayan;
Yatışsın diye yüreğim ayağa kalkarak dedim:
"Bir ziyaretçidir mutlak usulca kapıyı çalan,
Gecikmiş bir ziyaretçi usulca kapıyı çalan;
Başka kim olur bu zaman?"

Kan geldi yüzüme birden daha fazla çekinmeden
"Özür diliyorum" dedim, "kimseniz, Bay ya da Bayan
Dalmış, rüyadaydım sanki, öyle yavaş vurdunuz ki,
Öyle yavaş çaldınız ki kalıverdim anlamadan."
Yalnız karanlığı gördüm uzanıp da anlamadan
Kapıyı açtığım zaman.

Gözlerimi karanlığa dikip başladım bakmaya,
Şaşkınlık ve korku yüklü rüyalar geçti aklımdan;
Sessizlik durgundu ama, kıpırtı yoktu havada,
Fısıltıyla bir kelime, "Lenore" geldi uzaklardan,
Sonra yankıdı fısıltım, geri döndü uzaklardan;
Yalnız bu sözdü duyulan.

Duydum vuruşu yeniden, daha hızlı eskisinden,
İçimde yanan ruhumla odama döndüğüm zaman.
İrkilip dedim: "Muhakkak pancurda bir şey olacak;
Gidip bakmalı bir kere, nedir hızlı hızlı vuran;
Yatışsın da şu yüreğim anlayayım nedir vuran;
Başkası değil rüzgârdan..." 

Çırpınarak girdi birden o eski kutsal günlerden
Bugüne kalmış bir Kuzgun pancuru açtığım zaman.
Bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketle
Süzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan,
Kondu Pallas'ın büstüne hızla geçerek yanımdan,
Kaldı orda oynamadan.

Gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca
Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;
"Gerçi yolunmuş sorgucun" dedim, "ama korkmuyorsun
Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından;
Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından?"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Sözümü anlamasına bu kuşun şaşırdım ama
Hiçbir şey çıkaramadım bana verdiği cevaptan,
İlgisiz bir cevap sanki; şunu kabul etmeli ki
Kapısında böyle bir kuş kolay kolay görmez insan,
Böyle heykelin üstünde kolay kolay görmez insan;
Adı "Hiçbir zaman" olan.

Durgun büstte otururken içini dökmüştü birden
O kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.
Sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,
Sustu, sonra ben konuştum: "Dostlarım kaçtı yanımdan
Umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Birdenbire irkilip de o bozulan sessizlikte
"Anlaşılıyor ki" dedim, "bu sözler aklında kalan;
İnsaf bilmez felâketin kovaladığı sahibin
Sana bunları bırakmış, tekrarlıyorsun durmadan.
Umutlarına yakılmış bir ağıt gibi durmadan:
Hiç -ama hiç- hiçbir zaman."

Çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün;
Bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,
Sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,
Sonra Kuzgun'u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalan
Ne demek istediğini böyle kulağımda kalan.
Çatlak çatlak: "Hiçbir zaman."

Oturup düşündüm öyle, söylemeden, tek söz bile
Ateşli gözleri şimdi göğsümün içini yakan
Durup o Kuzgun'a baktım, mindere gömüldü başım,
Kadife kaplı mindere, üzerine ışık vuran,
Elleri Lenore'un artık mor mindere, ışık vuran,
Değmeyecek hiçbir zaman!

Sanki ağırlaştı hava, çınlayan adımlarıyla
Melek geçti, ellerinde görünmeyen bir buhurdan.
"Aptal," dedim, "dön hayata; Tanrın sana acımış da
Meleklerini yollamış kurtul diye o anıdan;
İç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

"Geldin bir kere nasılsa, cehennemlerden mi yoksa?
Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
Bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin,
Korkuların hortladığı evimde, n'olur anlatsan
Acılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan..."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

"Şu yukarda dönen gökle Tanrı'yı seversen söyle;
Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
Azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi
Buluşacak o Lenore'la, adı meleklerce konan,
O sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan?"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Kalkıp haykırdım: "Getirsin ayrılışı bu sözlerin!
Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!
Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!
Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!
Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Oda kapımın üstünde, Pallas'ın solgun büstünde
Oturmakta, oturmakta Kuzgun hiç kıpırdamadan;
Hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin
Bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,
O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan
Kalkmayacak - hiçbir zaman!

Edgar Allen Poe, Kuzgun
Biz bu zamana ve yere misafiriz. Geçip gidiyoruz. Amacımız, gözlemek, öğrenmek, büyümek, sevmek ve sonra eve geri dönmek.


Aborjin Atasözü
Sayısız alandaki -antropoloji, etnoloji, sosyoloji, ekonomi, siyaset bilimi ve birçok diğerleri- cahilliğimin yıllar içinde giderek daha da arttığını keşfettim. Aynı zamanda, hayat boyu gelişigüzel okumalar yapma alışkanlığımdan geriye, sayfalarında düşüncelerimin başkalarının kelimeleriyle dile gelmiş hallerini bulduğum bir okuma defteri kalmıştı.

Alberto Manguel, Kelimeler Şehri
Mutluluk, bir yerde ve her yerde,
hiçbir şey beklemeden dünyayı, insanları sevmektir.


Albert Camus
Yalnızlık, insanın çevresinde insan olmaması demek değildir. İnsan kendisinin önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramadığı ya da başkalarının olanaksız bulduğu bazı görüşlere sahip olduğu zaman kendisini yalnız hisseder.

Carl Gustav Jung
Hiçbir şey, yozlaşan insandan daha çirkin değildir.

Nietzsche 
Bir savaş patladığı zaman, insanlar, "Fazla uzun sürmez, çünkü çok anlamsız bir şey." derler. Elbette ki bir savaş çok anlamsız, çok saçma bir şeydir, ama böyle oluşu uzayıp gitmesini önlemez. Anlamsızlık, saçmalık daima kendini belli eder, insanlar yalnız kendilerini düşünmeseler onun varlığını fark edebilirlerdi.

Albert Camus
Bilgeliğin temeli, boş şeylerden hoşlanmamaktır.

Seneca
İnsanoğlunun en zor koşullar altında bile nazik, cesur, cömert, güzel ve güçlü olabileceğini gösteren herkesten ilham almalıyız.

Rachel Corrie
‎Suç ve Ceza'yı okuduktan sonra ilk kez,
yeteneğim hakkında kesin bir kuşku duydum.
Ciddi olarak, bu işten vazgeçme olasılığını ölçüp tarttım.

8 Ağustos 1957 / Albert Camus
İnsanlar “her şey her zamanki gibi”, “herkes her zamanki gibi” dedikleri sürece sorulacak soru ve neredeyse yapılacak hiçbir şey yoktur...

Zygmunt Bauman
Özgürlük diye böğürmeyi seversiniz hepiniz en çok; oysa ben, çevresinde çokça böğürme ve duman bulunan büyük olaylara inanmayı unuttum.
İnan bana dostum cehennem gürültüsü!
En büyük olaylar, en şamatalı saatlerimiz değil, en sessiz saatlerimizdir.


─ Friedrich Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt

20 Aralık 2012 Perşembe

İnsan, kendi emeğinin nesnesinden ve üretim sürecinden yabancılaşmış olarak, kendisinden de yabancılaşır -o kendi kişiliğinin birçok yönünü tam olarak geliştiremez. İş, işçiye dışsaldır. onun doğasının parçası değildir. O, sonuçta yaptığı işte kendisini gerçekleştiremez ancak kendisini inkar eder. Bu nedenle işçi, yalnızca boş zamanı süresince kendisini yuvasında hisseder, işte ise yuvasız hisseder. İşte (işçi) kendisine değil, başka bir kişiye aittir. bu, işçinin kendisinin etkinliğiyle kendisine ait olmayan yabancı bir şey olarak, etkinlikle ıstırap çekme (edilgenlik) olarak, kuvvetle güçsüzlük olarak, yaratımla kuvvetten düşme olarak, işçinin kişisel fiziksel ve zihinsel enerjisi, kendi kişisel yaşantısıyla kendisine karşı yöneltilmiş, kendisinden bağımsız ve kendisine ait olmayan bir etkinlik olarak ilişkisidir.

Marx

Mutluluk Üzerine

Çevrende mutluluk atmosferi yaratmalısın. Eğer herkes mutsuzsa sen nasıl mutlu olabilirsin? Etkilenirsin. Sen taş değilsin, gayet hassas bir varlıksın, çok duyarlısın.

Eğer etrafındaki herkes mutsuzsa onların mutsuzluğu seni etkileyecektir. Mutsuzluk herhangi bir hastalık kadar bulaşıcıdır. Eğer başkalarının mutlu olmalarına yardımcı olursan sonunda mutlu olmak için kendine yardımcı olmuş olursun. Mutluluğu ile yakından ilgili bir kimse hep başkalarının mutluluğu ile de ilgilenir - ama onlar için değil. Aslında o kendini düşünür, o nedenle onlara yardımcı olur. Eğer dünyadaki herkese bencil olmaları öğretilse tüm dünya mutlu olacak. Mutsuzluk olanaksız olacak.

Herkese bencil olmayı öğretsinler - bundan bencilliğin tam tersi doğacaktır. Sonuçta bu da bencillik ile aynı şeydir - başta öyle değilmiş gibi gelebilir, ama eninde sonunda seni tatmin etmeye yarayacaktır. Ve o zaman mutluluk çoğaltılabilir: Etrafında ne kadar mutlu insan varsa senin payına da o kadar mutluluk düşer. Şahane şekilde mutlu olabilirsin.

Ve mutlu insan öyle mutludur ki mutlu olmak adına rahat bırakılmak ister. Kendi özel hayatının korunmasını ister. Çiçeklerle ve şiirle ve müzikle yaşamak ister.

Osho
İster kendinizin olsun ister başkasının, her türlü otoriteden kurtulmak, düne ait her şey karşısında bir ölü gibi tepkisiz olmaktır; böylece zihniniz daima taze, daima genç, daima masum, hayat ve tutku dolu kalır. İnsan ancak bu haldeyken öğrenebilir ve gözlemleyebilir. Bunun için de ileri düzeyde bir farkındalık gereklidir, iç dünyanızda neler olup bittiğine dair, o dünyayı düzeltmeyi ya da ona ne olup ne olamayacağını buyurmayı içermeyen gerçek bir farkındalık, zira onu düzelttiğiniz an başka bir otorite, bir sansürleme makamı tesis etmiş olursunuz.

Krishnamurti

Değişmek Üzerine


"Değişmek istemiyorum" diyebilirsiniz. Çoğu insan değişmek istemez, özellikle sosyal ve ekonomik açıdan güvende olanlar ya da dogmatik inançlara sahip olup kendilerini ve olayları olduğu gibi ya da biraz değiştirilmiş haliyle kabul etmekten hoşnut olanlar.

Ya da, “Kendimde köklü bir iç değişikliğin gerekli olduğunu görüyorum ama bunu nasıl yapabilirim? Lütfen bana yol gösterin, o yola koyulmama yardımcı olun.” diyebilirsiniz. Bunu söylüyorsanız, sizi ilgilendiren değişimin kendisi değildir; aslında ilginizi çeken köklü bir devrim değildir: Sadece değişimi gerçekleştirebilmek için bir yöntem, bir sistem arıyorsunuz demektir.

Size bir sistem verecek kadar saf olsaydım, siz de onu uygulayacak kadar saf olsaydınız, bütün yaptığınız kopyalamak, taklit etmek, itaat etmek ve kabullenmekten ibaret olurdu, bunları yaptığınız zaman da benliğinize bir başkasının otoritesini yerleştirmişsiniz demektir, dolayısıyla o otoriteyle aranızda bir anlaşmazlık oluşur. Size öyle söylendiği için bir şey yapmanız gerektiğini düşünürsünüz ama yapmak bir türlü elinizden gelmez. Uymanız gerektiğini düşündüğünüz sistemle çakışan, kendinize özgü hevesleriniz, eğilimleriniz ve hissettiğiniz baskılar vardır, bu yüzden de bir çelişki doğar. Böylece sistemin ideolojisiyle günlük yaşamınızın gerçeği arasında ikili bir hayat sürdürürsünüz. İdeolojiye uymaya çalışırken kendinizi bastırırsınız. Oysa gerçek olan ideoloji değil, sizsiniz. Kendinizi başka birisinin düşüncelerine göre incelemeye çalışırsanız hep ikinci el bir insan olarak kalırsınız.

"Değişmek istiyorum, bana bunu nasıl yapacağımı söyleyin." diyen kişi çok samimi, çok ciddiymiş gibi görünür ama değildir. İstediği, iç dünyasına çeki düzen vereceğini umduğu bir otoritedir. Ama otoritenin iç dünyaya düzen getirmesi mümkün müdür? Dışarıdan zorla kabul ettirilen bir düzen, daima düzensizlik yaratmaya mahkumdur.

Krishnamurti

19 Aralık 2012 Çarşamba

Düşünmüştüm ki aşkın kelimelerini kendi renklerinde yazabilirim; oysa gönlün en derinlerinde barınıyor sevda ve gözyaşları silik kalıyor.

Renksiz olsaydı kelimeler, canım, yine de anlar mıydın?

Düşünmüştüm ki kendi makamında söyleyebilirim aşkın türküsünü; oysa sadece gönlümde duyuluyor bu, ve gözlerim eşlik etmiyor.

Makamı olmasaydı, canım, yine de anlar mıydın?

─ Rabindranath Tagore
Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına
Yoksa diretip bela denizlerine karşı
Dur, yeter demesi mi?
Ölmek, uyumak sadece!
Düşünün ki uyumakla yalnız
Bitebilir bütün acıları yüreğin,
Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü.
Çünkü, o ölüm uykularında
Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından
Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
Bu düşüncedir felaketleri yaşanır yapan.
Yoksa kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine
Sevgisinin kepaze edilmesine
Kanunların bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine
Kötülere kul olmasına iyi insanın
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
Kim ister bütün bunlara katlanmak
Ağır bir hayatın altında inleyip terlemek
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
Ürkütmese yüreğini?
Bilmediğimiz belalara atılmaktansa
Çektiklerine razı etmese insanları?
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
Yürekten gelenin doğal rengini.
Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip bu yüzden
Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.


─ Shakespeare, Hamlet
Herkes kendisi için bir derstir; elverir ki insan kendini yakından görmesini bilsin. Benim yaptığım, bildiklerimi söylemek değil, kendimi öğrenmektir; başkasına değil kendime ders veriyorum.

Plinius
Şimdiye kadar hiç kendi istediğim gibi yaşayamadım. Hep birilerini mutsuz ederim düşüncesi ya da ailemi hayal kırıklığına uğratırım endişesi ile yaşadım. Asla tam anlamıyla mutlu olmadım; istediğim mesleği seçemedim, istediğim gibi diğerlerini özgürce sevemedim...

İleride ne olacak peki? Evleneceğim, çocuklarım olacak, sıkıntılarım olacak, kendimi onlara adayacağım, onlar beni bırakıp gidecek, terk edeceğim veya terk edileceğim... Şimdiden gördüğüm bu geleceği neden kabul edeyim ki? Kendi isteğimle bu noktada bırakmak varken...


─ Paulo Coelho, Veronika Ölmek İstiyor
İçimizde kimsenin bilmediği bir köşe vardır. Kimsenin bilmediği herkesten saklı bir köşe. O köşede bir anahtar saklıdır, yabancılar bulamasın o anahtarı diye. Kimse bizden habersiz girmesin diye. İşte o kilidin açacağı sandıkta, en kutsal anılarımızı saklarız. Annemizin gülüşünü, babamızın nefesini, abimizin ölümünü, ve ilk aşkımızın dudaklarından aldığımız o muhteşem lezzeti....

─ Ertürk Akşun, Ateş, Güneş ve Ada
Bildiğim az buçuk şeyi yazmaktansa bilgimi artırmaya çalışmaktan çok daha fazla zevk alıyorum. Öğrenmiş olduğum az buçuk şeyi yazarak eğlenmektense, hayatımı yönetmek için bana gerekli olan şeyleri öğrenmeye daha çok özen gösteriyor ve bunun daha önemli olduğuna inanıyorum.

İnsanların beni düşündükleri zaman, zihinlerinde iyi bir fikir uyanmasından hoşlanmayacak kadar vahşi yaratılışlı bir insan değilim; ama beni hiç düşünmemelerini çok daha tercih ederdim. Şöhretten korkum, ona olan arzumdan fazladır; çünkü onun, kendisine sahip olanların özgürlüğünü ve vaktini daima şu ya da bu şekilde azalttığı kanısındayım. Oysa, bu iki şey benim en iyi sahip olduğum şeylerdir ve onlara öylesine değer veririm ki, yeryüzünde onları benden satın alabilecek kadar zengin bir hükümdar asla bulunamaz.


Descartes, Metot Üzerine Konuşma
Algılamada bireyin daha önceki yaşantı ve deneyimlerinin etkisi büyüktür. Algılama anında beyin, bireyin içinde bulunduğu durumdan ne beklediğini, geçmiş yaşantılarını, diğer duyu organlarından gelen başka duyuları, toplumsal ve kültürel etkenleri hesaba katarak bir sentez yapar. Gelen duyuları seçme, bazılarını ihmal etme, bazılarını kuvvetlendirme, orada olan boşlukları doldurma ve beklentilere göre anlam verme bu aşamada yapılır. Duyu organlarının beyine ilettikleri duyular yalındır; algılama ise geçmiş öğrenme ve deneyimlerin işin içine girdiği son derece karmaşık bir süreçtir. Bu nedenle, 'kalıplanmış' ve 'gelişmiş' bireylerin, beyinlerine gelen aynı duyusal verilere farklı ağırlıklar yükleyerek bunları değişik biçimlerde algılayıp yorumlamaları doğaldır."

Doğan Cüceloğlu, İyi Düşün Doğru Karar Ver
Yalnızlıktan kurtulmak için girilen her çaba bugüne kadar hep boş çıktı ve bundan sonra da çıkacaktır. Sana gereken yalnızlığını unutturacak şeyler değil; tek başınalığın farkına varmandır. Ve bunu yaşamak öyle güzeldir ki, sana kalabalıktan ve hayatındaki kişiden özgür kalmanı sağlar. Yalnızlık korkunu yenip seni özgürleştirecek olan budur.

Osho
Değil mi ki yaşayan hiçbir şey yaşamaz sadece kendisi için yahut tek başına. Havflanma...

— William Blake
Bir tutku cinayetleri vardır, bir de mantık cinayetleri. Aralarındaki sınır belirsizdir. Ama ceza yasası, oldukça elverişli bir biçimde, kasıt kavramıyla ayırır bunları birbirinden. Kasıt ve kusursuz cinayetler çağında yaşıyoruz. Canilerimiz aşk özürüne sığınan o umarsız çocuklar değil artık. Tam tersine, olgunluk çağlarında, suçsuzluk kanıtları da yadsınmaz türden: her şeye hatta katili yargıç yapmaya bile yarayabilen bir felsefe.

Albert Camus, Başkaldıran İnsan
Yiğitlik ; en büyük korkunun ve en büyük ümidinin üstüne üstüne gitmektir...

-Friedrich Nietzsche

18 Aralık 2012 Salı

 Bir duygunun körü körüne müptelası olmak, bunun yüce gönüllü ve merhametli veya düşmancıl bir duygu olup olmamasından tümüyle ilgisiz olarak, en büyük kötülüklerin nedenidir. Karakterin büyüklüğü, bunlara en üst düzeyde sahip olunmasına dayanmaz; ama bunları kontrol altında tutmaya yarar.

Friedrich Nietzsche
Şu halde, sizden önceki çağlarda yeryüzünde işlenen kötülüklere dur diyecek erdemli kimseler çıkmalı değil miydi? Ama içlerinde kurtarmış olduğumuz küçük bir topluluk dışında bunu yapan olmadı. Zalimler refah ve lüks hayat uğruna günaha gömülüp gittiler.

Hud - 116
Her sabah kalktığım zaman kendi kendime şöyle söz veririm: 
Dünya üzerinde vicdanımdan başka kimseden korkmayacağım. 
Kimsenin haksızlığına boyun eğmeyeceğim. 
Adaletsizliği adaletle yıkacağım ve mukavemet etmekte ısrar ederse,
onu bütün mevcudiyetimle karşılayacağım...


Mahatma Gandhi
Aşk, ne çöl gibi devinimsiz durmaktan, ne rüzgar gibi dünyayı dolaşmaktan, ne de senin gibi her şeyi uzaktan görmekten ibarettir. Aşk, evrenin ruhunu değiştiren ve geliştiren güçtür. İlk kez onun içine girdiğim zaman, onun kusursuz olduğunu sandım. Ama daha sonra onun yaratılmış olan her şeyin yansıması olduğunu, onun da savaşları ve tutkuları olduğunu gördüm. Evrenin ruhunu bizler besliyoruz ve üzerinde yaşadığımız dünya, bizim daha iyi ya da daha kötü olmamıza göre, daha iyi ya da daha kötü olacaktır. Aşkın gücü işite burada işe karışır; çünkü sevdiğimiz zaman, olduğumuzdan daha iyi olmak isteriz.
— Paulo Coelho, Simyacı
Size sözlü saldırı, ya da eleştiri yapıldığında korkmayın...
Yalnızca ahlaki olarak zayıf kişiler böyle durumlarda kendilerini savunma ve ötekilere anlatma çabası içine girerler...
Bırakın sizin için yaptıklarınız konuşsun...
Biz başkalarının bizim hakkımızda oluşturdukları izlenimleri kontrol edemeyiz...
Ve böyle bir kontrol çabası içine girmemiz, bizim karakterimizin değerini düşürür...
Dolayısıyla eğer birisi size belirli bir kişinin sizinle ilgili eleştirel bir şekilde konuştuğunu söylerse, sıkıntılı bir tavırla mazeretler ileri sürüp kendinizi savunmayın...
Yalnızca gülümseyin ve zannederim bu kişi benim başka hatalarım da olduğunu bilmiyor...
Bilseydi bu kadarından bahsetmezdi...

Epiktetos, Düşünceler ve Sohbetler
Zavallı koyunlar kılavuzlarına: "Sen hep önde git. Biz seni takip etme cesaretini asla yitirmeyeceğiz" derler.

Ama zavallı kılavuz kendi kendine düşünür ve: "Hep beni takip edin. Böylece size yol gösterme cesaretimi hiçbir zaman yitirmeyeceğim" der.

Friedrich Nietzsche