21 Kasım 2012 Çarşamba

İnsanın sadece dışarıya, dünyaya olup bitene değil, aynı zamanda daha düzenli bir halde kendisine de adamakıllı bakması gerektiğini düşünüyorum. Hiçbir çarpıtma olmaksızın apaçık bakmak için direnç göstermeden, herhangi bir şablona saplanmadan önyargısız gören, salt gözlemleyen bir zihinsel niteliğin, bir algısal niteliğin olması gerekir. Teoride değil de pratikte olanı algılarken hakikate ilişkin varsayımsal düşüncelere değil de hakikatin kendisine ulaşırız; başkalarının hakikatin ne olduğuna dair söylediklerini kabul ve reddetmez, hakikatin ne olduğunu kendi başınıza apaçık görürüz. Bu nedenle algı sözcüğünü anlamak çok önemlidir. Sadece dışsal anlamda değil, içsel anlamda da yaşamak adını verdiğimiz çok karmaşık meseleye gireceğiz ve bunun için insanın olan bitenin ta kendisine bakabilme yetisine sahip olması gerekir. Olanı algılamak hakikatin temelidir ve eğer taraflı, dar görüşlü, bağnaz ve korkak olursanız veya belli bir hizbe, gruba ya da cemaate bağlanırsanız algılayamaz veya göremezsiniz. Öyleyse biz birlikte gözlemleyeceğiz, yalnızca kendimizde ve tolumda bir devrimin nasıl yapılacağını değil, ayrıca hiçbir surette çatışmanın yer almadığı bir yaşam tarzını da keşfedeceğiz. Bütün bunları anlamak, ıstıraplarımızı, kargaşamızı, çelişkili düşünce ve eylemlerimizi anlamak için gerçekte olana bakmak zorundayız; onu yorumlamadan, ondan kaçmaya çalışmadan, hoşlandığımız ve hoşlanmadığımız şeylerle karşılaştırmadan sadece gözlemlemeyiz, fakat olan bitenin ta kendisini görmek kolay olmayacaktır.

Jiddu Krishnamurti, İçsel Devrim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder